twenty one

4.9K 403 279
                                    



Sevgili Günlük,

Buradaki ilk ayımı tamamladım. Bana sürekli ilaç veriyorlar, sürekli uyutuyorlar. Bunu istemiyorum. Hayatta olduğumu hissedemiyorum, sanki aldığım nefesler bile kontrol ediliyor. Dışarı çıkmak, özgürce dolaşmak istiyorum.

Bilmediğim bir yerdeyim, bilmediğim bir ülkedeyim ve her şey bana çok yabancı. Evde neler oluyor? Arkamda kocaman bir facia bırakmış gibi hissediyorum. Burada daha büyük bir bozguna uğruyorum. Her sabah aynı saatte uyandırıyorlar, kahvaltıdan önce ve sonra birkaç hap içmeye zorlanıyorum. Onları mideme almak bile kusmak istememe sebep oluyor. Enerjimi düşürüyorlar, yerimden kalkacak halim olmuyor. Bazen krizler geçirdiğimde iğne yapıyorlar ve deliksiz bir uyku çekiyorum. Uzmanlarla konuşturuyorlar, kendi düzeyimdekilerle iletişim kurmama izin veriyorlar. Bu kadar. Bütün hayatım bundan ibaret.

İki ay kaldı, iki ay daha burada durmak zorundayım ve sonra yeni hayatıma başlayacağım.

Gökyüzünde geceyi aydınlatan ay bu gece kendini oldukça net bir şekilde gösterip bulutların arkasından çıkarken yine hiç yıldız yoktu. Ama yine de güzel bir gece oluyordu.

"O zaman kızlar buna fazlasıyla düşüyordu," Ufak bir kahkaha atarken kafamı geriye doğru attım. Lucas ile beraber yürüyüşe çıkmıştık, saat geç olmasına rağmen dışarda olmak ve Archie'yi de biraz yürütmek istemiştik. Bakışlarımı ona çevirdim, birazcık dalga geçtiğim doğruydu. "Tekrar kaş piercingi yaptırmalısın."

Yüzünü buruşturdu ve hayır dercesine ellerini kaldırdı. "Iy, düşününce bile tipime tüküresim geliyor," Beni işaret etti. "İlk gördüğünde salak mısın iğrenç olmuş hemen çıkar onu demiştin."

O an aklıma gelince biraz daha güldüm, o da güldü ve kolunu omzuma atarak beni kendine çekti. "O zaman da zevk sahibi biriydim," diye mırıldandım. "Sanırım hemcinslerim sana aşk itirafları yaparken kötü durduğunu düşünen bir tek bendim."

"Oysaki sana evlilik teklifi ettiğimde kabul etmiştin."

Bunu söylemesiyle ağzım kocaman açıldı ve kafamı kaldırarak ona baktım. Muzip bir ifadeyle karşılık vermişti. "Sarhoş anımdan faydalanıp bana evlilik teklifi ettiğini hatırlattığın iyi oldu," Omzuna hafifçe yumruk attım. "Bak sinirlendim."

Omuz silkerek "İkimiz de çok net hatırlıyoruz," dedi ve kafasını bana doğru biraz eğdi. "Yani çok da sarhoş değildik."

Bir gece, sahilde içmeye karar vermiştik. İkimizin de hayatında yolunda giden hiçbir şey yoktu, onun da benim gibi problemleri vardı ve çözümü alkolde aramakta bir sakınca görmüyorduk.

Çok içmemiştik, sohbet ederken birden bana dönüp "Biz var ya hayatta bu şansla kesin aldatılırız, kimseyle bağ falan kuramayız." demişti. Sonra da alaya alır bir şekilde kumda diz çöküp bira şişesini bana yüzük diye uzatmıştı. "Roseanne Park; eğer birilerini bulamazsak, ki bulamayacağız, benimle evlen. Harika bir çift oluruz, hayatımızın sonuna kadar eğlencenin dibine vururuz!"

Ben de kahkahalarla almıştım elindekini. On beş yaşında falandık, ikimiz de kendimizi hiçbir şeyin yolunda gitmeyeceğine o kadar inandırmıştık ki böyle şeyler uyduruyorduk.

Teslim olurcasına gülümsedim. "Tamam tamam, kabul ediyorum. Mantıklı bir teklifti ve sanırım hâlâ geçerli."

"Buldun mu peki?" diye sordu. Bu sırada biraz oturmak için çimenlere yönelmiştik. Bağdaş kurduk ve Archie de yanımıza yattı.

close as strangers |rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin