five

5.5K 436 268
                                    

"Her gün çıktığın kapının ardından sana el sallayan birilerinin olmasını istemek, mezarının başına papatya demetleri bırakacak kişileri umut etmek..."

İki ay önce günlüğüme bu cümleyi yazmıştım.

Bundan tam iki ay önce, bir şeyler belki değişir içimde diye rastgele bir sayfayı açıp bu kelimeleri dökmüştüm yazıya. Mezarının başına papatya demetleri bırakacak kişileri umut etmek. Dikenli bir gül dövmesine sahip olan bir kızın yazabileceği son cümle bile değildi.

İki ay önce, daha iyi olacağımı düşünerek kafamı yastığa koyduğumda boğazımdan aşağı yolladığım ilaçların bir işe yarayacağını düşünmüştüm. Unutturmazlardı, geçirmezlerdi belki ama sakinleştirirlerdi. Uyuşturuyorlardı, ama hala gözlerim kapandığında hayallerim bile zorla gözüküyordu karanlığın içinden.

Bu sene büyük ihtimalle burada son senemdi, canımı dişime takarak çalışmam gereken sınavdan iyi bir puan alıp Ivy League okullarından birine yerleşirdim, buradaki son anlarım da valizimi toplayıp uçağa atlayışım olurdu. Herkesin bizim için çizdiği plan da bu değil miydi zaten?

Odamda oturup kitaplara gömülmek bana daha iyi bir gelecek getirirdi belki de ama şimdi Taehyung'un arka bahçesinde oturuyordum. Bugün benim için çok yorucu bir gün olmuştu, geçtiğimiz gecelerde yine biraz uykusuzluk çektiğim için bir de üstüne derslere girip bir sürü soru çözünce kafam pek de yerinde olamıyordu. Taehyung bu halimi görünce Jennie'ye beni sürükleyerek de olsa buraya getirme görevini vermişti.

Sorun yoktu, burası çok güzeldi. Taehyung'un kocaman havuzunun yanında oturmuş, dışarıdan söylediğimiz yemeği yerken biramı yudumluyordum. Grubun hepsi burada değildi; sadece Yugyeom, Jimin, Jennie, ben ve Jungkook gelmiştik. Etrafta Sora ve Mina'nın olmaması bile kafamı dinlememe yetiyordu.

Ama bir şey, kalbimin hızlanmasına yetiyordu. Buradaydı.

Ve ben onun karşısına oturmuş, iki saniyede topuz yaptığım darmadağın saçlarımla ve 5 dakikalığına üstümü değiştirmek için girdiğim evimden alıp üstüme geçirdiğim tayt-tişört kombinimle rameni ağzıma tıkıştırıyordum. Kendimi rezil mi ediyordum? Muhtemelen. Ama karnım açtı ve bu tavşan çocuk bile bir prenses gibi davranmamı sağlayamazdı. Ne kadar çok bakarsam o kadar tavşana benziyordu sanki.

Jimin, elindeki telefonuna bakarak güldü ve ekranı çevirerek bize de gösterdi. Mina'nın Instagram storysinde Yoongi net bir şekilde gözüküyordu. "Bu piç mi kızı oynatıyor yoksa kız mı onu anlaşılmıyor artık."

Jennie, "O orospunun kıçına nasıl hâlâ tekmeyi basmadı o?" dedi.

"Bayılıyor gönül eğlendirmeye şerefsiz." Taehyung, elindeki boş bira şişesini masaya bıraktı ve arkasına yaslandı. Sırıtıyordu.

"Yoongi Mina'nın yakınında durabiliyor, büyük başarı. Ben onun ve o salak arkadaşının etrafında olmaya katlanamıyorum." Sora'dan bahsetmesem olmazdı.

"Sora mı?" dedi Yugyeom ve yanında oturan Jungkook'u dürttü. "Seversin." Jungkook gülerek yastığı aldı ve onun suratına geçirdi. "Sıçmayayım ağzına kardeşim." dedi. Yugyeom orta parmağını kaldırdı yüzüne karşı ama sonra bana döndü. "O kız sana yamuk yaptıysa anında kız falan demem dalarım."

Evet. Hoşlandığım çocuğun dibinden ayrılmıyor. Omuz silktim gülerek. "Hayır ama Mina'nın en yakın arkadaşı, bu yeterli."

Jimin de bana hak verdi. "O ikisinin bir şey yapmasına gerek yok." Sora'dan hoşlanmıyorlardı, Mina'yı zaten seven yoktu ama ne Yoongi ne de Jungkook onlara pek kulak asıyor gibi gözükmüyordu.

close as strangers |rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin