eve gidiyoruz.
Şakaklarımı ovaladığım sırada oflayarak masamdan kalktım ve yandaki koltuğa yüz üstü bıraktım bedenimi. Archie yanıma geldi ve kafasını koluma sürttü, ne zaman böyle olsam hissediyordu.
5 Ekim, gerçekten de bitmişti. Hatta cuma gününe gelmişti. Bitecek, demişti. O an ona inanmamıştım ama dediği gibi olmuştu.
Evde sürekli ya ders çalışıyor ya da çizim yapıyordum şu an olduğu gibi. Artık elim, parmaklarım sızlıyordu ama durursam birileri beni yakalayıp karanlığa çekecekmiş hissinden kurtulamıyordum. Günlüğümün sayfaları dolup taşıyordu, yetmiyordu ama onca şeyi kalbimde tutmak sayfalarda tutmaktan daha zordu.
Koltuktan sarkan elimi Archie'nin yumuşacık tüylerine getirdim. "Sen de olmasan," diye mırıldandığımda dilini dışarı çıkarıp gözümün içine bakmaya başladı. "Burası gerçekten çekilmezdi."
Bir ölü gibi yatarken ve gözlerim kapalıyken masanın üstündeki telefonumun zil sesiyle homurdanarak doğruldum yerimde. Okuldan geleli bir saat oluyordu, şimdiye kadar kapatmamakla hata etmiştim sanırım. Üstelik, ekranda gördüğüm Jungkook ismi şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırmama neden olmuştu. Neden arıyordu ki?
Aramayı cevaplayıp kulağıma götürdüm ve "Ne var?" dedim.
Güldüğünü duydum. "Bu ne sinir böyle? Sakin ol." Neden gülüyordu böyle? Gülerken sesini kayda alıp 7/24 dinlemek istiyordum.
"Evet evet haklısın üzgünüm," diye kelimeleri sıralayıp ellerimi saçlarımdan geçirdim. "Ne için aramıştın?"
Arkadan hışırtılar geldi, ardından bir kapı kapanma ve derin nefes sesi. "Şey... Ben dövmeyi çizmeyi bitirdim ve dövmeciyi aradığımda müsait olduğunu söyledi, biliyorum ani oldu biraz ama müsaitsen gidelim mi?"
Bunun için aradığını tahmin etmeliydim. Birlikte bir şeyler yapacak olmamız beni gerçekten çok heyecanlandırıyordu, üstelik bu dövme muhabbeti hiç yoktan çıkmıştı ama harika bir fikirdi. Onun yanında hem çok rahattım hem de diken üstünde. Jeon Jungkook, işte bu kadar tehlikeliydi.
Heyecanla odanın içinde volta atmaya başladım ama sesime hiç yansıtmamaya dikkat ettim. "Olur, müsaitim ben."
"Tamamdır, beş dakikaya alırım seni." Üstüme baktım, yine o meşhur avokadolu pijamalarım üstümdeydi ve saçlarım darmadağınıktı. Bir an yakın oturduğumuz için küfürler ettim, şimdi elim ayağıma dolaşacaktı ve hazırlanamayacaktım. Bundan adım gibi emindim.
Telefonu kapattıktan sonra saçımı açtım ve ellerimle düzeltirken giyinme odama girdim. Mom jean, tişört ve deri ceket. Bu kombin her zaman kurtarıcımdı. Acaba pijamalarımla çok komik gözükür müydüm gözüne?
Merdivenlerden koşarak inerken lip balmımı sürüyordum, kapıdan çıktığımda ise henüz yeni evimin önüne park ediyordu. Beş dakika rekorum olabilirdi.
Başlıyoruz, dedim içimden ve kaldırımdan inerek ön koltuğun kapısını açtım, camlar filmliydi bu yüzden yüzünü görememiştim binmeden önce. Beni okuldan eve bıraktığı günkü arabası değildi bu, şimdi lacivert bir BMW ile gelmişti.
"Selam." diyerek bindim ve kafamı ona çevirdim. Saçlarını mı dalgalandırmıştı o? Yakında gidip bir karakola şikayet edecektim onu, bu çocuğun sokaklarda böyle dolaşması bir suçtu. Üstünde siyah gömleği ve siyah yırtık kotu vardı, gömleğinin kollarını kıvırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
close as strangers |rosékook
Fanfiction"Çünkü biz seninle yabancılar kadar yakındık." Yüzüyorsun. İnanılmaz iyi bir yüzücüsün. Elini attığın her konuda başarılısın. Ama merak ediyorum, bu yüzden mi yüzüyorsun? Belki de sen bu hayatta boğulurken suyun altında nefes alabiliyorsundur, oraya...