"Klasik bir soruyla başlayalım Chae Young, nasıl hissediyorsun?"
Soruyu duymamla yüzümü buruşturdum. Dakikalardır odayı inceliyordum tek kelime etmeden; beyaz döşenmiş bir oda, hastaların kendini rahat hissetmesi için konumlandırılmış ama daha çok gerilmelerini sağlayan bir koltuk, tedavi ettiğini sanan ama hiçbir işe yaramayan bir doktor. Ezberlemiştim her bir detayı, kendimi sürekli burada buluyordum. Annem ve babam burayı evimden daha çok gördüğümün farkındalar mıydı?
Geriye yaslandım ve yüzüme rahat bir ifade kondurmaya çalışarak "Terk edilmiş," diye mırıldandım. "Ailem beni resmen kovdu."
Söylediklerim ilgisini çekmiş olmalıydı, benim aksime öne doğru eğildi ve dirseklerini masaya yaslayarak daha ciddi bi hâl aldı. "Neden böyle hissediyorsun?"
Omuz silktim. "Şey, çünkü olan tam olarak da bu. O ortamdan uzaklaşırsam daha iyi olacağımı düşünüp beni apar topar buraya yolladılar, rahat edeyim diye her ay banka hesabıma yüklü miktarda para yatırıyorlar ama nasıl olduğumu sormak için aradıkları kişi ben değilim, sizsiniz."
"Olaya hiç onların tarafından bakmayı denedin mi?"
Gülerek "Denedim," dedim. "Ama hâlâ haklı değiller."
"Çoğu genç ailesinden uzaklaşmak ister Chae Young, bunu özgürlük olarak görürler ve kendi paralarını çıkartabilmek için çalışırlar. Senin durumun ise tam tersi, sence bu farkı yaratan nedir?"
Biraz durup düşündüm, haklıydı. Herkes bunu istemez miydi?
Sanırım ben istemiyordum.
"Hiçbir zaman yakın olmadık zaten," Bunları söylemek canımı yakıyor olsa bile belli etmemeye çalıştım. "Sürekli çalışırlardı, geceleri gündüzleri birbirine karışırdı ya da konferanslara katılırlardı, zaman geçiremezdik." Derin bir nefes aldım. "Ama güvende hissettiriyordu. Yolumu şaşırmış olsam da onların hep arkamda olacağını düşünürdüm. Yanlış düşünmüşüm sanırım."
"Anlıyorum..." Siyah çerçeveli gözlüklerini çıkardı, onu tanıdığım süre içinde bunun "istediğim cevapları alamıyorum" ifadesi olduğunu anlamıştım.
"Seni bir dahaki haftaya tekrar görmek istiyorum, ilaçlarını almayı unutmamanı rica ediyorum. Eğer herhangi bir problem yaşarsan, beni her an arayabileceğini biliyorsun.''
Tabii. Ailemi değil, seni aramak zorundaydım başıma bir şey gelse. Bir gece ansızın, ıssız ve tekin olmayan bir sokakta tam da kalbimden bıçaklanarak öldürülsem acaba gelirler miydi cenazeme? Belki de gelirlerdi, etraftaki gazeteciler eşliğinde biraz üzgün numarası çekerlerdi herkese ve o kadar iyi oynarlardı ki rollerini, tabutta yatan ben bile inanırdım.
Ya da hiç gelmezlerdi. Babam önemli bir ameliyattan, annem de şirketin kaderi için bir toplantıdan çıkıp gelmezdi.
Küçük kız, büyük evin kapısından çıkarken babasının arkasına bile bakmadan ilerlerken kulağındaki telefonda konuştuğu doktor arkadaşlarının kendisinden daha önemli olduğunu takım elbise içindeki adamın peşinden koşarken ''Baba!'' diye bağırıp karşılığında hiçbir şey almadığında, seslendiği adam siyah arabaya binip gittiği gün öğrenmişti. Annesi, ülkenin seçkin iş adamlarını evde ağırlayacağında odasına kilitlendiğinde anlamıştı. Abisi, bir gece yarısı evden yaka paça atıldığında ve hayatı boyunca onu bir daha görmediğinde anlamıştı. Ailesini seçemediğine üzüldüğü an fark etmişti bu dünyanın ona dar geldiğini. Ama yanılıyordu, bu dünya onun küçük bedenine büyük geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
close as strangers |rosékook
Fanfiction"Çünkü biz seninle yabancılar kadar yakındık." Yüzüyorsun. İnanılmaz iyi bir yüzücüsün. Elini attığın her konuda başarılısın. Ama merak ediyorum, bu yüzden mi yüzüyorsun? Belki de sen bu hayatta boğulurken suyun altında nefes alabiliyorsundur, oraya...