Doğruyu söylemiyorsun, yalancısın.
Ama gerçeklere gözlerini kapatan ben,
Yalanların kollarına atlamayı seçiyorum.
Gerçekler buz kesiyor ama yalanlarının kolları sıcacık...Eskiden yıldızlara bakarak uyurdum.
Küçükken ve henüz ailemin yanında kalırken her şeyden habersiz bir şekilde yatağıma kıvrıldığımda asla örtmezdim perdeleri. Çok fazla vakit geçirirdim odamda, evde sürekli konuklar oluyordu ve annemle babam benim ayak altında dolaşmamı istemiyordu. Güneşin batışını izliyordum camın önüne oturup, dolunayın çıkışını görmek çok büyülü geliyordu bana. Sonra yıldızlar çıkıyordu ortaya, Avustralya'da fırtına kopmazdı, karanlık geceler olmazdı. Yıldızlar her gece yerlerini alıp odamın içini sanki yeterince karanlıkta kalmışım gibi aydınlatırdı. Gökyüzü bile acıyordu halime, o küçük savunmasız kızın elinden tutmaya çalışıyordu.
Belki de, geceleri kabus gördüğünde kalkıp anne babasının yanına giden bir kız değil de penceremin önüne bağdaş kurup yıldızları seyreden bir çocuk olmayı seçtiğimdendi bütün bu olanlar.
Eğer geceleri fırtınalar kopsaydı, şimşekler gökyüzünü inletip yağmur boşalsaydı bulutlardan en azından kapılarının önüne gidip anne, baba diye seslenip geri dönerdim odama. Ama bunu hiçbir zaman yapmamıştım. Ne kabus gördüğümde, ne de uyumak istemediğimde.
Dört duvarları arasında kaldığım ev pencerelerde doluydu. Yine odamda kocaman bir cam vardı, oradan gökyüzünü izleyebilirdim ama geceleri gökyüzünde hiç yıldız gözükmüyordu. Artık onlar da bırakmıştı beni.
Elim kalemi tutmaktan uyuşmuştu. Antrenmandan önce olanlardan sonra mümkün değil uyuyamazdım, kafamı bir şeylerle meşgul etmem gerekiyordu ve bunun için de kitapları seçmiştim. Archie yanımdaki koltuğa serilmişti, ara verdiğimde onunla oynamak ve bembeyaz tüylerini okşamak biraz olsun iyi geliyordu bana.
Ama sayısal çözmekten beynimi hissetmiyordum. Gerçekten uyumaya ihtiyacım vardı ve bu gece ilaçlarımı alıp yarın cumartesi olduğundan bütün gün uyumayı planlıyordum.
Kitabı kapattım bıkkınlıkla, hayatımın iyi bir yere gelmesi için çalışıyordum ama yüksek puanlı bir üniversiteye gidince bunun on katı falan zorlanacaktım. Acaba Youtuber falan mı olsaydım okumayı bırakıp?
Gözlerimi ovuştururken kapı zilinin sesi kulaklarımı çınlattı. Açmasam gider mi acaba diye merak ettim bir an ama ısrarla daha çok çalındığında sinirle ayağa kalktım ve merdivenlerden aşağı indim. Archie de peşimden geliyordu dilini çıkarmış kuyruğunu sallayarak.
Oflayarak "Geldim!" diye bağırıp kapıya ilerledim ve açtım. Karşımda Jennie vardı. "Kankam ben geldim!" Enerji doluydu ve gülümsüyordu, antrenmandan sonra bile bu kadar enerjikse gerçekten gitmek istiyor olmalıydı yoksa normalde yerden zor kaldırırdım onu.
Yukarı bakıp gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. "Gelmeyeceğimi söylemedim mi?"
Taehyung Whatsapp grubuna çok sıkıldığıyla ilgili bir şeyler yazmıştı ve neden kalkıp bir yere eğlenmeye gitmediğimizi soran onlarca mesaj atmıştı. Açık bir şekilde gelmeyeceğimi belirtip telefonumu kapatmıştım ama görünen oydu ki Jennie beni oraya götürmek için buradaydı. Hiçbir kararıma saygı duyulmuyordu resmen!
Yana kayıp içeri geçmesini işaret ettiğimde konuşmaya başlamıştı. "Evet evet biliyorum istemiyorsun falan işte her zamanki bahanelerin- Archie! Nasılsın benim güzel bebeğim?" Onu tanıyan Archie coşkuyla üzerine doğru gidince eğilip tüylerini okşamaya başladı. "Bu ne kadar güzel bir köpek ya valla yiyesim geliyor şuna bak yumoşum benim!" Kıkırdadı ve bana döndü. "Bak ne kadar tatlıyız ikimiz de. Onun isteğini yerine getirip yürüyüşe çıkartıyorsun benim de isteğimi yerine getir ve gel dışarı çıkalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
close as strangers |rosékook
Fanfiction"Çünkü biz seninle yabancılar kadar yakındık." Yüzüyorsun. İnanılmaz iyi bir yüzücüsün. Elini attığın her konuda başarılısın. Ama merak ediyorum, bu yüzden mi yüzüyorsun? Belki de sen bu hayatta boğulurken suyun altında nefes alabiliyorsundur, oraya...