twenty nine

4.5K 388 104
                                    

Soğuk, buz gibi beyaz duvarlar. Tanıdık bir koku var ama öylesine nefret ediyorum ki burnumu tıkamak istiyorum. Bir sürü sesler var etrafta, kulaklarım sadece çığlıklarımı seçiyor. Neler oluyor? Etrafımda bir sürü insan var ama gözlerim buğulu.

O kadar yüksek sesle bağırıyorum ki boğazım yırtılıyormuş gibi hissediyorum. Babam önümde, beni kollarımdan tutup durdurmaya çalışıyordu. Öyle çok hareket ediyor, bedenimi sağa sola savuruyordum ki kollarım acıyordu.

Burası bir hastane koridoruydu. Doktorlar, hemşireler bana acıyan gözlerle bakıyorlardı.

"Bırak!" diye bağırıyorum avazım çıktığı kadar. Tırnaklarımı babamın kollarına geçiriyorum ama bir işe yaramıyordu, daha sıkı tutuyordu beni. Tekrar bağırıyorum. "Sana bırak dedim! Onu göreceğim, onu görmeme izin verin!"

Olmuyor. Odanın kapısı açık ama adımımı atamıyorum, bana bir şeyler söylüyorlar ama duyamıyorum. Çığlık atıyorum. "Abi! Abi bak buradayım ben! Bırakmadım seni, hadi yanıma gel, ne olur yanıma gel!"

Karanlık.

Bu sefer yumuşak bir zemindeyim. Kulaklarımı patlatacak derecede yüksek sesli bir müzik var ve henüz odağını yeni yeni bulan gözlerimle gördüğüm kadarıyla etraf insan kaynıyor.

Işıklar sürekli değişiyor. Mavi, yeşil, kırmızı, mor... İnsanlar delicesine dans ediyor.

Önümdeki masada bir sürü şey var. Şişeler, paketler, paralar ve oraya doğru eğilmiş arkadaşlarım.

Önlerindeki beyaz tozları önce bir kartla düzelttikten sonra burunlarından içeri gönderiyorlar. Keyif içinde kendilerini geriye atarken hiçbir şey yapmıyorum. İzliyorum. Ben de keyif alıyorum.

Onlara bakarken gözümün önüne bir el geliyor ve havada bir paket sallıyor. İçinde değişik renkte haplar var. "Bu seferki mal çok iyi," diye bağırıyor sesini duyurabilmek için arkadaşım. "Bir dene, beğenirsen daha sonra birkaç tane daha getirebilirim."

Hiç tereddüt etmeden omuz silkip teşekkür ederek paketi alıyorum ve yanımda oturan Lucas'a dönüp az önce arkadaşımın yaptığı hareketi yapıyorum, gülerek paketi havada sallıyorum. O da gülüyor, elinde bir şişe içki var. "Neymiş?"

Pakete bir bakış atıyorum. "Söylemedi," Cevapladıktan sonra muzip bir ifadeyle suratına bakıyorum. "Deneyip görelim."

Bir saniye bile duraksamadan beni onaylıyor keyifle. Paketin içinden birer tane hap alıyoruz ve ağzımıza atıyoruz.

Arkadaşımın söylediği gibi malın çok iyi olduğunu anlıyorum çünkü yalnızca birkaç saniye sonra etraftaki müzik sesi kesiliyor ve uyuştuğumu hissediyorum. İnanılmaz bir haz veriyor bu bana. Kanıma karıştığını hissettikçe mutlu oluyorum.

Bedenim hafifliyor, geriye doğru yaslanıp derin nefesler alıyorum ve ışıklara bakıyorum. Artık daha parlaklar, daha keskinler ve daha güzeller. Her şey daha güzel.

Bu his çok güzel.

Sakin olmak. Sakinleşmek. Gecenin bir yarısı, yatağımda iki büklüm oturmuş bir şekilde yapmaya çalıştığım şey tam da buydu.

Ter içinde kalmıştım uyandığımda, yatağın tam karşısındaki aynada gördüğüm kız o kadar harap olmuş haldeydi ki acımıştım kendime. Ağlamıştım, saçlarım boynuma ve yüzüme yapışmıştı ama en kötüsü de yüzümdeki dehşet dolu ifadeydi. Kaç dakika olmuştu? Burada acınası bir halde oturmuş ağlamaya devam ederken kaç dakika geçmişti?

close as strangers |rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin