Sevgili Günlük,
Bugün okulun ilk günüydü, ailemin beni zorla yazdırdığı bu okula gitmemek için her şeyimi verdim, çabaladım ama elime hiçbir şey geçmedi. Eve gelip ağlayarak annemi aradım ama telefonu kapalıydı, babam ise telefonu yüzüme kapattı.
Hayır, kötü bir gün geçirmedim. Hayatımın en iyi günü olduğu da söylenemezdi ama herkes öylesine yabancı ki... Onları tanımıyor olmamdan kaynaklı değil bu, biliyorum. Belki de ben yabancıyımdır buraya. Öyle muamele görmedim, ilk dersten sonra bir kız yanıma geldi ve isminin Jennie olduğunu söyledi. İyi birine benziyor, onunla oturdum bugün. Aslında sınıfa ilk girdiğimde bir çocuğun yanına oturdum ama pek de arkadaş canlısı biri olduğu söylenemezdi. Kapüşonlusunu kafasına geçirmiş, sırada uyukluyordu. Yanına oturduğumu hissettiğinde kafasını kaldırıp kahverengi, yuvarlak gözleriyle bana baktı ve biraz yüzümü süzdükten sonra tekrar sızdı. Ders boyunca kafasını hiç kaldırmadı, hoca da hiçbir şey demedi. Yakışıklı biriydi doğrusunu söylemek gerekirse. Farklı bir havası vardı ama sebepsizce çekindim ondan. Zaten ne önemi var ki? Eğer kendimi dizginleyemezsem buradan mezun olmamı bile beklemeden başka bir yere taşıyacak annemle babam beni. Kimseye bağlanmanın lüzmu yok, tek yapmam gereken iki yılı sakince geçirmek ve üniversiteye gitmek. Oraya gittiğimde isteseler de beni kontrol edemeyecekler, buna izin vermeyeceğim.
Her şey yoluna girecek.
"Neden böyle davranıyor ki?" Sinirle televizyonu kapatıp kumandayı koltuğa fırlattım, ellerim belimde koltuğun karşısında durduğumda gerçekten deli gibi gözüküyor olmalıydım çünkü sürekli mutfağa gidip ağzıma bir şeyler tıkıştırıyor ve Archie ile konuşuyordum.
"Bana öyle bakma," Dudaklarımı büküp kaşlarımı çatarak ona baktım, sanki benimle uğraşmaktan bıkmış gibi serilmişti koltuğa. Normalde dilini çıkarıp benimle oynar, kuyruğunu sallardı ama zavallı köpeği bile yıldırmış olmalıydım.
Kendi kendime konuşmaya devam ettim. "Biliyorum biliyorum ben ondan hoşlanan bir kızım ve onunla konuşmak tabi ki hoşuma gidiyor çünkü neden gitmesin değil mi salak mıyım ben?" Tek nefeste sıraya dizdiğim kelimelerden sonra tek ayağımı sinirle yere vurdum ve yorgun adımlarla ilerleyip kendimi Archie'nin yanına attım. Yorgun hissetmekten bir türlü kurtulamıyordum, dün akşam bardan geldikten sonra ilaç içip derin bir uyku çekmiş ve geç kalkmıştım ama bitkin vücuduma bu bile yeterli gelmemiş olmalıydı. Kış uykusuna yatmak istiyordum.
Kafamı Archie'ye doğru çevirdim, normalde enerji patlaması yaşardı ama ben de böyle olunca yerinden kalkmak bile istemiyor gibi gözüküyordu. Kaşlarım bir kez daha çatıldı ve sıkıntıyla bir nefes daha verdim. "Ne yapsak Archie? Ne istersin?" Biraz duraksadıktan sonra kendi kendime konuşmaya devam ettim. "Aa evet bak yürüyüşe çıkmak harika bir fikir, madem çok ısrar ediyorsun hep yürüdüğümüz yolda yürüyelim belki birileriyle karşılaşırız." Sertçe yutkunup ayağa kalktım. "Ya da karşılaşmayız. Sonuçta barın kapısından gireceğimiz anda acilen bir telefon aldı ve gitmesi gerekti, öyle değil mi?"
Tam olarak öyle yapmıştı, nefes nefese arkasından koştuğumda kapıda durmuştuk beraber ve ikimiz de bir şey söylememiştik, ortam buna rağmen gerilmemişti ama birkaç saniyeye kalmadan telefonu çaldığında kaşları çatık şekilde karşı tarafı dinlemişti ve gerginlik her tarafımızı sarmıştı. Bizimkilere söylersin, gitmem gerek, demişti. Size iyi eğlenceler.
Niye üzülmüştüm ki? Buna hakkım bile yoktu, her kim aradıysa önemli olmalıydı ki çekip gitmişti. Bunu biliyordum, beni şaşırtmaması gerekiyordu ama yine de uzaklaşan bedenine baktığımda içimde garip bir his oluşmuştu. Merak etmiştim, zaten onun her şeyini merak ediyordum ama bu duygunun yanına kıvrılan bir his daha vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
close as strangers |rosékook
Fanfiction"Çünkü biz seninle yabancılar kadar yakındık." Yüzüyorsun. İnanılmaz iyi bir yüzücüsün. Elini attığın her konuda başarılısın. Ama merak ediyorum, bu yüzden mi yüzüyorsun? Belki de sen bu hayatta boğulurken suyun altında nefes alabiliyorsundur, oraya...