Derin nefes... Derin bir nefes aldı genç adam adımlarını daha da hızlandırırken. Soğuk, esintili bir akşamdı, saat 3'e gelmek üzereydi. Bu saatte koşuyordu, tam da bu saatte kafasını dağıtmaya çalışıyordu çünkü her gece evine bir hırsız giriyor ve uykularını çalıyordu. Sürekli koşuyordu, sürekli kaçıyordu.
Kafası karışıktı, kafası hiç olmadığı kadar karman çormandı. Hep mantığıyla ilerlerdi, etrafındakiler bu yüzden ona gıptayla bakardı. Şimdi neden susturamıyordu kalbini?
Yolunda gitmiyordu hiçbir şey. Hayatı altüst oluyordu, bütün bunlar yetmezmiş gibi duyguları filiz vermenin de çok ötesine geçmişti, dallanıp budaklamışlardı. Artık kontrol edemiyordu, her zaman mantıkla ilerlemesine rağmen şimdi kafatası, göğüs kafesine yenilmişti. Dışarı vurmuyordu, bilmezdi ki o anlatmayı. Nasıl bilsindi? Hep içine atardı, etraftakiler ona gıptayla bakarken sesini çıkarmazdı. Kim isterdi güçsüz görünmeyi?
Hiçbir zaman sevmezdi anlatmayı zaten. Lafını ikiletenlerden hoşlanmazdı, kısa konuşurdu ama en önemlisi, hislerini hep toprağın altına gömerdi. Anlatmayı hiç sevmezdi ama Tanrı biliyor ya, eğer elinde olsa gider şu saniye dökerdi her şeyi ortaya. Bu da çok büyük bir ikilemdi onun için. Birine özel hayatını açmak, açıklama yapma ihtiyacı hissetmek onun için çok uç hislerdi. Şimdi ne olmuştu da dilinin ucuna gelen kelimeleri bırakmak istiyordu?
Temposunu arttırdı. Vücudu artık bu yoğun çalışma programına çok alışmıştı, hiç ağrı çekmiyordu. Bazen çok yoruluyordu ama bırakmıyordu, pes etmekten nefret ederdi.
Sahil şeridi boyunca koşmaya devam ederken birkaç ay önce burasının neresi olduğunu bilmezken şimdi nereye yaklaştığından çok emindi. Birkaç ay önceye kadar yoktu bu labirentler, belki çıkmaz sokaklar çoktu ama şimdi hepsi birleşip içine almışlardı onu.
Kulaklığının teki kulağından düştüğünde kendine gelmiş gibi oldu, o an ne kadar yorulduğunun farkına vardı ve tam da onun evinin önünde durdu. Ellerini dizlerine koyup eğilerek sakinleşmeye çalıştı. Bu sırada istemsizce dönmüştü kafası da bakışları da.
Bahçede biri oturuyordu. Yüzü bu tarafa dönüktü ama tuttuğu gitarına doğru eğikti, tepesinde topladığı sarı saçları firar etmişti gözlerine doğru. Üstünde pijamaları vardı, altında ise ev terlikleri. Saat gece yarısını geçmişti, öyleyse elinde gitarıyla ne işi vardı bu soğuk gecede?
Biraz yana kaydı Jungkook, önündeki bitkiler onu kapatacak şekilde. Göz göze gelmeleri çok garip bir durum olurdu şu anda. Durup izlemekle ne kadar doğru bir şey yapıyordu? Kalbine izin veriyordu.
Birkaç karmaşık nota doldu kulaklarına, kararsızdı ama aceleci değildi, bu konuda usta olduğunu belli ediyordu. Etrafta hiçbir ses olmadığından aralarında mesafe olmasına rağmen kısık, ince ve belirsiz sözleri mırıldanan sesini de duyabilmişti. Ninni gibiydi sesi, o kadar huzurluydu ki gözlerini kapatıp dinlemeye başladığında kendini bulutların üzerinde süzülüyormuş gibi hissetmişti. Şarkı sözlerini tam seçemiyordu ama hüzünlüydü, bu saatte ona bunu yaptıran şey neydi?
Belki de onu da avlıyordur kabusları, diye düşündü. Belki o da gözlerini kapattığı her an karanlığa kapılıp gidecekmiş gibi hissediyordu, öyle bunalıyordu ki bu yıldızsız gökyüzünün altında oturuyordu saatlerce. Birisi sakince gitar çalıyordu, diğeri ise hiç durmadan koşulara çıkıyordu ama amaç aynıydı işte. Kaçmak.
Sesi duraksadığında hipnozdan çıkması birkaç saniyesini aldı, devam etmesini bekledi ama etmeyince gözlerini açtı. Gitarı şimdi kucağında değil de yanında duruyordu, bacaklarını kendine çekmiş ve dirseklerini dizlerine yaslamıştı, yüzü avuçlarının içindeydi. Küçücük gözüküyordu. Saçları birazdan tokasından kurtulup omuzlarından aşağı düşecek gibiydi. Yukarı bakıyordu, gökyüzü simsiyahken neyi izliyordu ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
close as strangers |rosékook
Fanfiction"Çünkü biz seninle yabancılar kadar yakındık." Yüzüyorsun. İnanılmaz iyi bir yüzücüsün. Elini attığın her konuda başarılısın. Ama merak ediyorum, bu yüzden mi yüzüyorsun? Belki de sen bu hayatta boğulurken suyun altında nefes alabiliyorsundur, oraya...