Sevgili Günlük,
Bugün tam 2 ay oldu. Buraya kapatılmamın üzerinden 2 ay geçti. Hemşirelerin bana getirdiği ilaçları yutmak istemiyorum. Onlara neye ihtiyacım olduğunu söylüyorum ama hap verip beni sakinleştiriyorlar. Berbat hissediyorum. Buradan çıkmak istiyorum.Sabah henüz gün doğarken uyandığımda dün akşam Jennie ile ders çalışmanın yorgunluğu vardı hâlâ üstümde. Başım ağrıyordu, ağrı kesici de olsa ilaç almaktan nefret ettiğimden bu kısmı atladım ve dolabıma doğru ilerleyerek siyah tayt-sweatshirt ikilisini çıkardım. Eğer yatağa dönersem kafayı yerdim bu yüzden yürüyüşe çıkıp biraz kendime gelmem mantıklı bir seçenek olabilirdi.
Üstelik, Jeon Jungkook bu saatlerde koşmaya bayılırdı.
Yan odada muhtemelen derin bir uykuda olan Jennie'yi sabahın köründe uyandırırsam kıyametler kopartacağını ve bütün gün benimle uğraşacağını bildiğimden ses çıkarmamaya dikkat ederek üstümü değiştirdim. Bugün okuldan sonra Archie'yi yürüyüşe çıkartacaktım ama onu sabah da görmek fena olmazdı değil mi?
Spor ayakkabılarımı geçirip kendimi dışarı attığımda soğuk hava yüzüme çarptı, kulaklıklarımda 5 Seconds of Summer çalarken sahil şeridinde yürümenin bana iyi geleceğini düşünüyordum. Son zamanlarda tekrar eski alışkanlıklarıma döneceğimden korkuyordum. Gelecek kaygım vardı, bu okuldan sonra önümde fırsatlar olacağını bilmeme rağmen nerede, nasıl olacağımı bilememek beni çok korkutuyordu. İyi bir sonuç elde edemezsem annemle babam beni zorla bir sene daha bekletip canıma okurdu, biliyordum. Ama beni böylesine altüst ederken üzerimdeki baskıyla benden en iyisini elde etmemi nasıl bekliyorlardı ki? Avustralya'ya yanlarına almazlardı bir daha beni, o tren çoktan kaçmıştı ve evimi deli gibi özlüyordum ama oranın anahtarını kendi ellerimle, kendi sonumu yazarak derin bir denize atmıştım. Şu an çok daha mutlu olabilirdim. Eğer birtakım ergenlik heveslerine kapılmayıp o derin kuyuya atlamasaydım hâlâ Avustralya'da olurdum. Evet, belki ailemle aram hiçbir zaman iyi olmazdı ve arkadaşlarımı değiştirmek zorunda kalırdım ama içten içe yine de mutlu olurdum. Oysa şimdi, yapayalnız kalmıştım.
Yapayalnız.
Arkadaşlarım vardı, param vardı, iyi notlarım vardı. Bunlar dışarıdan bakan bir insana göre mutlu olmak için yeterli değil miydi? Herkes mutlu, başarılı olmak için bunların peşinden koşmuyor muydu?
Hayır. Benim başka bir şeye ihtiyacım vardı. Başka bir şeye. Tanıdık olmayan, yabancı hissettiren ama bir o kadar da kendimi tamamlanmış zannedeceğim bir şeye. Tutunacak bir dala mı? Asla sahip olmadığım aileme mi? Popülerliğe mi? Kaçıp gitmeye mi? Bunlara mı ihtiyacım vardı, bunlar için mi çırpınıyordum?
Bir kişi için mi?
Bu uçsuz bucaksız kışın tam ortasındaki bir fırtınada, her zerremiz soğukla harmanlanmışken kim ihtiyaç duyardı ki sona gelirken onu ısıtacak bir ateşin kıvılcımına? Gölgesinde bile üşüdüğü birine?
Küçük Chae Young böyle hayal etmemişti, o hala yatağının soğuk tarafına kıvrıldığında başka bir dünya hayal ediyordu. Daha mutlu olduğu, belki de hiç üzülmediği bir dünyaya uyanmak istiyordu.
Üzgünüm küçüğüm, bunları yaşadığın için çok üzgünüm.
Başka bir evrendeki başka bir dünyada, belki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
close as strangers |rosékook
Fanfiction"Çünkü biz seninle yabancılar kadar yakındık." Yüzüyorsun. İnanılmaz iyi bir yüzücüsün. Elini attığın her konuda başarılısın. Ama merak ediyorum, bu yüzden mi yüzüyorsun? Belki de sen bu hayatta boğulurken suyun altında nefes alabiliyorsundur, oraya...