twenty eight

4.8K 390 121
                                    

Maçı kazandık.

Kokusuyla öyle rahat ve derin bir uyku çekmiştim ki ertesi sabah yanımda görememem bile üzmemişti beni, çünkü bütün gece orada olduğunu biliyordum. Eğer kalkıp gitseydi bilirdim, uyanırdım yanımdaki boşluğu hissedince.

Üstelik o kadar dinç bir halde yataktan çıkmıştım ki evin içinde deli gibi gülücükler atarak gezmiştim. Hem Jeon Jungkook'la uyumuştum, hem hastalığım neredeyse geçmişti hem de maçı kazanmıştık. Elbette ki sahada sevinç çığlıkları atmaya başladığım an çok yorgun hissetmiştim çünkü bütün maç kendimi zorlamıştım ama ne ateşim vardı ne de ağrıyan bir boğazım.

Çok tuhaftı. Bazen uyku ilaçları bile uyutmuyor, sakinleştiriciler işe yaramıyordu. Dün gece hiçbir şey içmemiştim ama o, yanıma yattıktan sonra uykuya dalabilmiştim. O kadar güçlü ilaçların yatıştıramadığı Rosé'yi böylesine sakinleştirmeyi nasıl başarmıştı?

Perşembe günü beklenen yaşandı ve elbette basket takımı da maçı kazandı, aksi düşünülemezdi zaten. İyi bir hafta olmuştu, çabuk toparlanmıştım. Sadece Jungkook konusunda kafam çok karışıktı. Aramızdaki buzlar çoğunlukla erimişti ve artık birbirimize o gergin bakışlardan atmıyorduk ama sorun da burada başlıyordu işte. Hep beraber oturduğumuzda her şey çok normaldi, bir sorun yoktu. Gülüyor, bazen birbirimize laf bile atıyorduk ama bunlar benim diğer bütün arkadaşlarımla yaptığım şeylerdi. Biz öpüşmüştük. Biz beraber uyumuştuk. Bunlar iki arkadaşın yapacağı şeyler değildi ama biz bunun hakkında hiç konuşmuyorduk.

Eh, elimdekilerle yetinmeye alışmıştım artık. En azından iki düşman ya da daha doğrusu, iki yabancı gibi değildik.

Jimin, kolundaki saate baktı ve bir kez daha bağırdı ileriye doğru. ''Kim Jennie! Eğer 10 saniye içinde burada olmazsan gaza basıp gideceğim ve burada kalacaksın!'' Hafif serin bir cumartesi sabahıydı, saat 8'e geliyordu ve bugün Yugyeom'un ailesinin göl kenarındaki evine gidecektik. Birkaç hafta önce sözleşmiştik ama benim aksime uykusuna çok düşkün olan Jennie geç kalmıştı.

Bahçe kapısından çıktığı anda eşyalarını sıkıştırdığı çantayı bagaja koysun diye Jimin'in üstüne fırlattı. ''Ay senin gibi sabah şekeri olmaz olsun,'' diye hayıflandı. Zaten kedi gibi olan gözleri şimdi daha şiş ve kısıktı, önünü nasıl görüyordu acaba? ''Ne yapayım yani vücudum fazladan uyku hormonu salgılıyorsa? Benim elimde sanki...''

Onu beklerken arabanın önüne yaslanıp kollarımı bağlamıştım, şimdi geldiği için pozisyonumu bozdum. ''İşte tam da ihtiyacım olan insan.'' Yanıma geldi ve yanağıma bir öpücük kondurdu, bu sırada Jimin gülüp gözlerini devirmişti ve çantayı bagaja koymuştu.

''Hadi atlayın bakalım kızlar,'' Güneş gözlüklerini taktı ve şoför koltuğuna doğru ilerledi. ''Geç kaldığımız için Yugyeom'un çenesini çekeceğiz bir de.''

''Ben sustururum onu, hiçbir şey diyemez.'' Jennie, ön koltuğun kapısını açtı ve ben de kendimi arkaya atarken homurdandı. ''Hem sanki okul varmış gibi erkenden uyanıyoruz yok neymiş illa orada kahvaltı edecekmişiz. Alacağım ayağımın altına.''

Onun sabah sabah kızgınlıklarına gülerken arkama yaslandım ve Jimin arabayı çalıştırıp güzel bir müzik açarken başımı cama yasladım. Yugyeom, eve biraz daha erken gideceğinde her ne kadar Jungkook ile Yoongi istemese de, özellikle Yoongi fazlasıyla yaratıcı küfürler etmişti, ikisini de ona katılmayı zorlamıştı. Yani, gittiğimde orada olacaktı.

Aynı evde kalacaktık ve ben gece uyuyamayacağımı biliyordum, kendimi iyi tanıyordum. Yastığımla birlikte uyuyamıyorum diyerek gecenin bir yarısı yanına gitseydim fazla mı garip görünürdü?

close as strangers |rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin