eighteen

4.6K 382 149
                                    

Tanrı'nın bizim için çizdiği labirentte, başımıza neler geleceğini bilmeden yürüyorduk.

Yaptığımız seçimlerin her biri bizi başka bir yola sokuyor, bazen ışığa karşı gülümsememizi sağlarken bazen de karanlığın kanlı elleri tarafından aşağı çekilmemize sebep oluyordu. Bizi biz yapan, seçimlerimizdi. Bu dünyada iyi ve kötü insanlar yaptıkları seçimler yüzünden ikiye ayrılıyordu.

Bütün bu hür iradelere rağmen bana hiçbir zaman seçim hakkı verilmemişti. Hep başkalarının kararlarına göre yön verilmişti hayatıma, bir oyuncak gibi oynatmışlardı beni ve etrafıma çizilen sınırların dışına çıkmama izin vermemişlerdi.

Eğer bir hakim olsaydı, tokmağını vurduğu gibi silerdi beni bu dünyadan.

Arkamda birçok şey bırakmıştım, birçok yaşanmışlık ve bavuluma sığdıramayacağım kadar kalp kırığı. Çok fazla şey bırakmaya zorlanmıştım. Geri dönebilsem, ne olursa olsun onu bırakmazdım. Annemle babam beni kollarımdan tutup zorla uzaklaştırsa bile kan, ter ve gözyaşlarımla mücadele ederdim.

Değişmişti. Hâlâ nerede görsem tanırdım, zaten unutmam imkansızdı ama gözle görülür bir şekilde boyu uzamıştı, yüzü oturmuştu. Büyük gözleri her zamanki gibi ilgiyle ve merakla bakıyordu.

Elimdeki iki kupadan birini ona uzatıp koltuğa oturdum. Aramızda Archie vardı ve Lucas, onun beyaz tüylerini okşuyordu. Yüzümü inceliyordu, kendisi gelmesine rağmen sanırım beni burada bulmayı beklemiyordu.

Kupamı sehpaya koyarak ona doğru döndüm ve bacaklarımı kendime doğru çektim. Dışarıdayken henüz neler olduğunu kavrayamamış bir haldeyken gelip bana sarılmıştı, ikimiz de şok içindeydik ve bir süre öyle kaldıktan sonra onu içeri davet etmiştim.

"Sen," diye mırıldandım. Kelimeleri bir araya getirmekte zorlanıyordum. "Beni nasıl buldun?"

Gülümsedi. "Seni bulacağımı söylemiştim," dediğinde birbirimizi son gördüğümüzde bana bunu söylediği geldi aklıma. O gün öylesine çok ağlamıştım ki yüzünü bile zar zor görüyordum ama omuzlarımdan tutup beni bir gün bulacağını söylemişti. "Ve buldum. Okulunu öğrendiğimde bu sabah geldim ama sanırım sınavlarınız olduğundan yoktunuz, ben de öğrenci işlerinden adresini aldım." Derin bir nefes verip gözlerime baktı. "Şimdi buradayım."

Fakat ben bakışlarımı indirdim ve kucağımdaki ellerimle oynamaya başladım. "Eğer annemle babam burada olduğunu öğrenirse..."

Beni rahatlatmaya çalışarak "Öğrenmeyecekler," dedi garanti eder gibi. "Roseanne, seni görmek için tam iki yıl bekledim. Artık annenin ve babanın öfkesi beni korkutmuyor." Bana Roseanne demesiyle tüylerim diken diken olurken elim istemsizce sol kulağımın arkasında yer alan R harfine gitti. Ona karşı fazlasıyla mahcup hissediyordum ve bana kızgın olmaması bu hissimi körüklüyordu.

"Ne kadar kalacaksın?" diye sorduğumda omuzları düştü.

"Ara tatil olduğu için üç hafta." Avustralya ile Güney Kore'nin eğitim sistemleri farklı olduğundan olabileceğini varsaydım. Ona çok fazla şey sormak istiyor ve konuşmak istiyordum, içimi yiyip bitiren merak duygusunu atmak istiyordum.

Ben de biraz sakinleşebilmek için Archie'nin tüylerine dokundum elimle. Önüme düşen saçlarımı geriye itip derin bir nefes aldım ve buruk bir gülümsemeyle ona baktım. "Ben yokken neler oldu?"

Bu soruyu soracağımı bekliyormuş gibi hemen anlatmaya başladı. "Sen gittikten sonra," dedi ve sertçe yutkundu. Bu konu sadece bende değil, onda da büyük yaralar açmıştı. "Adımın temize çıkması uzun sürdü. Altı ay boyunca rehabilitasyona yatırıldım, şu an üniversitede olabilirdim ama yaptığımız hata senin hayatını etkilediği kadar benimkini de etkiledi." Lucas, benden bir yaş büyüktü ve dediği gibi şu an üniversitede olabilecekken onun geleceğini ertlemesine sebep olduğum için bir kez daha nefret ettim kendimden. Ailesinin benim ailem gibi her yere saçabilecekleri paraları ve gerektiğinde kullanabilecekleri bağlantıları yoktu. Benim gibi sıyrılamamıştı ve ben burada kendime yeni bir hayat kurmaya çalışırken o, yıkılmış bir hayatın harabeleri içinde ayakta kalmaya çalışmıştı.

close as strangers |rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin