Sırlar, çok tehlikeliydi.
Önce kalbinizin tam ortasına gelip uysal bir kedi gibi kıvranırdı. Gizli kalması gerektiğini bilirdiniz, söylemeye çalışsanız bir zehir gibi dilinizi yakacağını bilirdiniz bu yüzden susardınız. Susmanız gerekirdi zaten. Sırlar ve yaşanmışlıklar; konuşulmak için değil, suskunlukla gizlenmek için vardı.
Bir süre sonra uysal bir kedi olmaktan çıkarlardı. Patileri değil, pençeleri olurdu. Kalbiniz, aldığı onca yaranın üstüne bir de tırmalama izleriyle kaplanırdı. Acımazdı sırlar, tırmalardı kalbinizi hiç durmadan. Fakat yine susardınız, çünkü daha çok acıtırdı canınızı konuşmak. Bütün geçmişi anlatmak, bağırarak ortaya dökmek isterdiniz ama olmazdı. Kilitleri açmak, saldırgan kedileri dışarı salmak öldürürdü sizi.
Aranıza uçurumlar açardı, duvarlar örerdi sırlar. Uzaklaşırdınız birbirinizden ve ta boğazınıza kadar gelip boğarlardı sizi.
Artık dayanamazdınız. Karşınızdakine olan sevginiz galip gelirdi ve dudaklarınızdan zehir dökülmesine rağmen canınızın ne kadar yandığını umursamadan anlatırdınız her şeyi. Jungkook ile aramıza sırlar girmişti hep. Bilmediğin şeyler var cümlesini o kadar fazla duymuştum ki artık bilmediklerim bile can yakmaya başlamıştı.
Ama şimdi, parmaklarımız birbirine kenetlenmişken ve yürüdüğümüz zeminde emin adımlar atarken aramızda hiç sırrın kalmadığını biliyordum.
Pazartesi sabahıydı, iki günlük kaçamağımızdan dün akşam dönmüştük ve şimdi saat 7'ye geliyordu. Dün uyandıktan sonra diğerlerine itinayla hiçbir şey belli etmedikten sonra, aslında bir ara Jennie ve Taehyung'u tuvalete çekip söylemiştim ve çığlıklarını bastırmak oldukça zor olmuştu, Jungkook'un arabasıyla dönmüştüm ve bana bu sabah onunla gelmek isteyip istemeyeceğimi sormuştu.
Annesi, gidiyordu. Çektiği onca acılardan sonra Amerika'da en iyi tedaviyi görecekti ve iyileşecekti. Jungkook çok uğraşmıştı, manipüle edilmişti ve o da en az annesi kadar hak ediyordu iyileşmeyi.
Havaalanındaki bir pist, Bay Jeon'un özel uçağına ayrılmıştı. Biz arabadan inip ilerlemeye başladığımız anda alana giriş yapan hasta nakil aracını da görebilmiştim. Etrafta sağlık görevlileri bekliyordu, her şey hazırdı. Bayan Jeon'u ilk görüşüm olacaktı ama bundan sonraki görüşümde çok daha iyi göreceğimden emindim, diğer ihtimali düşünmek istemiyordum.
Arkası dönük bir şekilde olanları izleyen ve kontrol eden Bay Jeon'a doğru ilerlerken Jungkook'un gerginliğini hissedebiliyordum ve bütün negatif duygularını almak istercesine, ona destek olurcasına elini sıkıyordum. Bugün elimi o bıraksa bile ben bırakmayacaktım.
Yanına vardığımızda bizi fark etti ve beni gördüğüne şaşırdı. "Ah, merhaba Chae Young,". Gözleri, ikimizin kenetlenmiş ellerine kaydı ve içten bir şekilde gülümsedi. "Geldiğin için teşekkürler." dediğinde Jungkook hâlâ sessizliğini koruyor, etrafı izliyordu.
Hafifçe eğildim ve gülümsedim. Çok neşeli bir adama benzemesine rağmen bu sabah keyfi yoktu. "Hiç önemli değil. Umarım Bayan Jeon en kısa zamanda sağlığına kavuşur."
Derin bir iç çekti ve bu sırada hasta nakil aracı durdu. Bekleyen sağlık görevlileri kapıyı açtıklarında kalabalık bir ekip ve ardından da sedyede yatan Bayan Jeon indi. Jungkook'un elinin titrediğine yemin edebilirdim.
"Yanına git Jungkook," dedi Bay Jeon. Jungkook bir an tereddüt etti, gözlerinde onu gördüm fakat bana baktığında kafamı salladım. Bu bir veda değildi, olmamalıydı. "Orada seni çok özleyecek."
Ne kadar da acı bir durumdu. Ben o duyguyu hiç tatmamıştım ama birbirlerine çok bağlı bir aile oldukları belliydi, annesi biraz uzağımızda makinelere bağlı yatarken kim bilir nasıl hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
close as strangers |rosékook
Fanfiction"Çünkü biz seninle yabancılar kadar yakındık." Yüzüyorsun. İnanılmaz iyi bir yüzücüsün. Elini attığın her konuda başarılısın. Ama merak ediyorum, bu yüzden mi yüzüyorsun? Belki de sen bu hayatta boğulurken suyun altında nefes alabiliyorsundur, oraya...