29.BÖLÜM: YÜZLEŞME
Yer yer beyazlıklara boyanmış, genişçe yayılan, etrafının neredeyse tamamı dağlarla kaplı bu bir ovayı andıran düzlük masallarda gibi hissettiriyordu. Mevsim henüz kıştı ama sanki ilkbahar gelmiş havası veren rengi kuru ya da yaş çimler, çimlerin bazı kesimlerini usulca örtmüş yumuşak karlar, arada bir üstümüzden geçen kuşlar vardı. Bir de bizden az uzakta kalmış bir kenarda eni küçük bir dere vardı. Derenin diğer kısmına dağlar ulaşamamıştı ve orası hafiften yokuştu. Dört mevsimi birlikte yaşayan bir yere gelmiş gibi hissetmiştim ve böyle bir yere geleceğimizi gerçekten düşünmemiştim.
"Senden böyle bir yer beklemezdim." diye mırıldanıp dudağını bükerek Arif'e bakan Berkay'a içimden katılarak derin bir nefes aldım. Nefes çekince kirli hava solumayalı uzun zaman olmuştu.
"Bana güvenin demiştim, soğuk da yok değil mi?"
Arif bilgiç bir tavırla kaşlarını kaldırıp elini cebine soktuğunda gülerek arabaya dönüp bagajı açtım. Haklıydı, kış havası bile yoktu çünkü dağlar burayı korumak ister gibi sarmalamıştı.
Arif'in arabasının bagajından yere serilecek kilimleri üst üste koyarak kucağıma alıp yanlarına yöneldim. "Hadi serelim düzgün bir yere."
"Her yer düzgün zaten. Yaşarım lan ben burada." diyerek bir yandan etrafa bir yandan bana bakan Berkay, elimden kilimin birini alıp bir ağacın altına doğru serdi. Gölgeye ihtiyacımız aslında yoktu çünkü güneş de yakmıyordu. Şehir değiştirmiş gibi mevsim değişmişti, zaten geldiğimiz yol da pek kısa sayılmazdı.
Arif'in getirdiği dört kalın çadırı da el birliğiyle kurup her yeri ayarladıktan sonra biraz etrafa bakındım ardından kilimin birinin üzerine oturdum. Saat ikindiye yaklaşıyordu, okula gitmemiştik, hazırlık yapıp yaklaşık bir buçuk saat önce yola çıkmıştık ve bu hepimize iyi gelecek gibi duruyordu.
Berkay, "Ee, yemek mi yesek?" diyerek ellerini beline koyup gelen piknik sepetlerine bakınmaya başladığında Kerim onun yanından ensesini sıkarak geçip oturduğum kilime oturdu. "Yola çıkmadan önce Hazal'la yemediğiniz şey kalmadı, az bekle de acıkın bir."
Arkın Aral, "İlk kez haklı." diyerek Kerim'e kısa bir bakış atıp yanıma oturduğunda ikisinin arasında kısa bir bakışma geçti ardından ikisi de önüne dönüp etrafı izlemeye başladı.
Kerim kendi arabasıyla, biz Arif'in arabasıyla geldiğimizden Kerim'in yüzünü daha yeni görüyordum ve düne kıyasla iyi gözüküyordu, ya da öyle gösteriyordu. Dışarıdan iyi gözükme işini fazla iyi yaptığından emin olamıyordum.
Kerim, "Kaç gün kalacağız burada?" diye sorup arabadan indiğimizde içmeye başladığı yarısı kalmış sigarasından bir nefes çekti. Gözlerini kısıp aldığı soluğu bırakırken Arkın Aral uzanıp elinden sigarasını, "Kirletme lan havayı," diyerek alıp önündeki taşın üzerinde izmariti söndürdü, Kerim önce boşalan parmaklarına sonra ona kaşlarını kırıştırarak baktı.
"Para veriyorum ben ona para."
"Verme o zaman," diye omuz silkti Arkın Aral. "Havadaki kirliliğin yarısını sen oluşturuyorsun sürekli elinde."
Kerim sessizce gülerek onun saçlarını karıştırdı. "Zararlı diye kıyamıyorsun değil mi bana?"
"Aynen," diye söylendi Arkın Aral, gözleri yan tarafında rotasızca gezinirken. "Tek derdim sağlığın."
"İkinizi gece aynı çadırda uyutalım." diyen Arif kollarını göğsünde birleştirip sırıttı. "Kim kimi yer çok merak ediyorum."
Berkay Arif'e gülerek başını salladı. "Sabaha ikisi birlikte sağ çıkmaz, biri mutlaka ölmüş olur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜKÛTA MAHKÛM VİCDANLAR •tamamlandı
RomanceBir adam tanıdım. Önce kalbimde hissettim nefesini. Sonra ondan öğrendim hassas kalplerin de dünyadaki cehennemden kıl payı sıyrılabileceğini. Bir gece ansızın hayatıma giren bu adamın önceden de hayatımın uzak bir köşesinde yer aldığını bilmiyordum...