Melis'in “Hadi Almira uyan artık.” diye seslenmesiyle gözlerimi zorlukla araladım. Başımı yan tarafa çevirdiğimde Görkem'in yanımda olmadığını gördüm.
Melis, “Kahvaltı yapalım, eşyalarımızı almaya gidelim.” deyince onu onaylarcasına başımı salladım ve yataktan kalktım.
Odamdan çıkıp kahvaltı masasına yerleşince Melis'in telefonun çalmasıyla yanımızdan ayrıldı.
Bababaannem'e “Günaydın babaanne.” deyip, yanağına bir öpücük kondurdum ve yerime geçtim.
Babannem, “Günaydın tatlım. Bugün eşyalarınızı almaya gidecekmişsiniz. Melis'e de az önce söyledim. Sıtkı bugün gün boyu Muhittin'in yanında olacak. Acelesi yoksa yarın gidin diye söyledim ama kitaplarını alması lazımmış. O zaman bir taksiyle gidersiniz diye düşündüm.” dedi.
Önümdeki portakal suyundan bir yudum aldım ve babaannemi onaylarcasına başımı salladım. “Taksiyle gideriz babaanne sorun değil.” dedim.
Melis telefon görüşmesini sonlandırmış olacak ki yanımıza geldi. “Almira, Serpil çağırdı. Sesi iyi gelmiyordu. Ben çıksam iyi olur. Sen tek gitsen olur mu? Kitapların oradan alınması lazım.” dedi.
“Serpil bir şey söylemedi mi? Bir sorun mu var acaba? Ben de mi gelsem?” diye sorduğumda, “Ben gidip bakayım da ona göre sana haber veririm, gelirsin. Şimdilik ortalığı ayaklandırmış gibi olmayalım. Belki de önemli bir şey değildir.” dedi.
Melis'e “Tamam, kendine dikkat et. Bana haber vermeyi unutma.” dediğimde babaannem söze girerek, “Kızım, kahvaltı yapsaydın. Böyle olmadı ki şimdi.” dedi.
Melis kapıyı açtı, “Dışarda bir şeyler atıştırırım Nesrin teyze. Serpil'i bekletmeyeyim.” dedi ve öpücük yolladıktan sonra dışarı çıktı.
Melis'in gidişinin ardından kahvaltımızı yaptık ve ailemin evine gitmek üzere dışarı çıktım.
Yerler karlı olsa da hava güneşliydi ve bu içimi ısıtmaya yetiyordu. Her ne kadar sonbahar ve kış mevsimini daha çok sevsem de yaz mevsimini özlemiştim.
Biraz yürüyüş yapmaya karar vererek taksi çağırmayı erteledim ve yüzüme vuran güneşin tadını çıkarmaya başladım.
15 dakika kadar yürüdükten sonra köşeyi dönmemle birlikte yanımda bir siyah araba durdu.
Yoluma devam edecektim ki arabanın kapısı açıldı ve içinden Haktan çıktı ve tam önümde durdu.
Haktan ile uğraşmak istemeyerek geriye dönüp bir adım attığımda kolumdan tuttu ve “Almira ben de sana geliyordum, konuşmalıyız.” dedi ve “Görkem hakkında.” diye ekledi.
“Ne var Haktan? Ne söyleyeceksen çabuk söyle, işim var. Seninle uğraşamam.” dedim, Haktan'ı tersleyerek.
Haktan, “Daha fazla böyle konuşmaya devam edersen bir daha benimle konuşma gibi bir şansın olmayacak Almira. Ben şu an senin için buradayım. Sana, senden gizlenenleri anlatmak için...” dedi.
Haktan'ın söyledikleriyle şaşırsam da belli etmemeye çalışarak boş gözlerle ona bakmaya başladım.
Haktan, “Görkem'in bu sabah nereye gittiğinden haberin var mı?” deyince bir an afallasam da çabucak toparlandım.
Görkem'in gece yanıma geldiğini mi öğrenmişti? Haktan'ın tavırlarını ve sorduğu sorudaki manayı kavrayamıyordum.
Umursamaz bir tavır takınmaya çalışarak, “Bilmem, bana bir şey söylemedi.” dedim. Hafiften kekelemiştim ve Haktan'ın bir şeyden şüphelenmemesini umuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CÜDA
General FictionAcıyı küçük yaşta öğrenen Almira ve yaşadığı travma sonrası, psikolojik sorunlarla mücadele eden Görkem'in yolları kesişirse... Aşkın, dansa davet ettiği yaralı ruhlar, her şeyi aşarak mutlu olmayı başarabilecek mi? Geçmişin paslı kapıları aralanırk...