Bölüm 14

37 12 2
                                    

''Esil.'' 

Arkamdan gelen tanıdık sesle birlikte arkamı döndüm. 

''Rüzgar?'' Rüzgar bir kaç adımda yanıma ulaştı. Beni baştan aşağı süzdü sonrada kapının önünde duran valizime baktı. 

''Sen? Neden buradasın?'' Buradasın derken,O'damı burada yaşıyordu? Hayır,saçmalık. 

''Ben-'' Devam edecekken asansörün önünde durup bizi izleyen abim sesledi. Seslenişiyle ona döndüm.

''Esil?''

Bir abime birde neden burada olduğunu anlamadığım Rüzgar'a bakıyordum. Ve daha sonra kendimizi yeni evimizin salonunda otururken bulduk. 

''Artık anlatacak mısın?'' İkisinin aynı anda konuşmasıyla neye uğradığımı şaşırmış bir haldeydim. 

''Rüzgar,benim sınıftan arkadaşım. Rüzgar buda abim Atlas.'' Rüzgar şaşkın bakışlarını bana çevirdi. Hem sonrada abim. 

''Ne oldu? Neden ikinizde bana öyle bakıyorsunuz?'' Kendilerine gelip gözlerini kaçırdılar. Gözüm abime kaydığında daha önceden yaşamış ve unutmuş olduğu bir şeyi hatırlamış gibi bir tepki verdi. 

''Ha oo! Tamam tamam anladım.'' Kelimeleri alay eder gibi söylüyor bir de gülüyordu. Ben bir şey diyecekken Rüzgar lafa girdi.

''Tanıştığıma memnun oldum Atlas abi.'' Dedi ve elini abime uzattığında abimin yüzü ifadesiz bir şekil aldı.

''Atlas abi mi?'' Dayanamayıp sordum. Garip garip hallere giriyordu ve bu artık sinirlerimi bozuyordu. 

''Abi sen iyi misin?'' Abim bakışlarını bana çevirip tebessüm etti. O tebessümün altında ne yatıyor acaba? 

''Şey. Ben yani kusura bakmayın. Ben kahve yapayım.'' Yüzündeki tebessümü korumaya çalışarak yanımızdan ayrılıp mutfağa gitti. Ondan önce Rüzgar'ın neden burada olduğunu öğrenmem gerekiyordu. Burası babamın bizim için satın aldığı bir evdi ve belli ki fazla kalmayacaktık. 

''Neden buradasın? Yani burada mı yaşıyorsun?'' Diye sordum. Dirseklerini dizlerine dayayıp ellerini birleştirdi. Başını eğip konuşmaya başladı. Onu pek fazla görmemiştim ama ilk defa bu kadar düşünceli bir halde görüyordum onu.

''Evet. Küçüklüğümden beri buradayım,tek başıma.'' Tek başına. Bunu her düşündüğümde sanki,içimdeki boşlukta bir ışık yanıyordu. O ışık beni üzen yani anlarsınız ya endişe verici bir ışıktı işte. Merak edip sordum.

''Tek başına derken? Beni mazur gör,anlamadım.'' Hafife gülümsedi. Koltukta dikleşip bana döndü. Gülümsedi ama bu içten gelen bir gülümseme olduğu bariz belliydi. Canını yakan ama içindeki acıyı dışarıya yansıtmamasına yardımcı olan bir maske vardı sanki yüzünde. 

Abimin ayak sesleriyle koltukta birbirimizden uzaklaşıp önümüzdeki beyaz duvara bakmaya başladık. İçinde benimkinden de büyük bir boşluk vardı. Herkesten hatta kendinden bile saklamaya çalıştığı bir boşluk. 

''Geldim,alın bakalım.'' Abim elinde bir tepsiyle salona girip kahve kupalarını masanın üzerine bıraktı.

''Teşekkürler.'' Dedi kısık bir sesle Rüzgar.

''Ee,anlatın bakalım.'' Şaşkın bir yüz ifadesiyle abime bakarak anlamaya çalıştım. 

''Pardon?''

''hiç. Sohbet başlatmaya çalıştım kendimce.'' Elindeki kahve bardağını masaya bırakıp ayağa kalktı.

''Siz oturun. Ben biraz hava alıc-'' Abim sözünü bitirmeden rüzgar lafa daldı. Ayağa kalkıp konuşmaya başladı.

''Davet ettiğiniz için ve kahve için teşekkürler. Ben artık gideyim. iyi akşamlar.'' Rüzgar adımlarını kapıya yönlendirirken arkasından gidip onu yolcu ettim. İçeriden gelen kapı çarpma sesiyle abim olduğunu anladım. 

Rüzgar'a dönüp hafifçe gülümsedim. 

''Biraz daha kalsaydın. Sohbet ediyorduk.'' Ayakkabılarını giyip gözlerini bana yöneltip yine o bakışı attı. İçten olmayan acı saklama yüz ifadesi...

O nasıl tarif etme biçimi be?

Sanane be. Sus ve git.

''Sorun değil,teşekkürler. Biraz dinlenmek istiyorum. İyi akşamlar Esil.'' 

''İyi akşamlar Rüzgar.'' Arkasından el sallayıp evine girene kadar arkasından baktım. İçeri adım atınca kapıyı kapatıp içeri girdim.

İçeri girdiğimde abimin salonda olmadığını fark ettim. Balkon kapısına yönelip kapıyı açtım. Yerde oturmuş gök yüzünü seyrediyordu. Yanına gidip yere oturdum. Onun yaptığının aynını yapıp gök yüzünü izlemeye başladım. 

''Bir sorun mu var?''

''Cevabını bildiğin soruları sormayı seviyorsun sende.''

''Sende?''

''Her neyse. Ben odama gidiyorum. Uyumak istiyorum. Sende çok geç yatma. yarın okulun var.'' Yerden kalkıp balkondan çıktı. Sende derken neyi kastetmişti? Daha önce bunu ona kim söylemişti? Artık çok düşünmekten ve tüm bu olanlardan dolayı beynimin yanmaya başladığını hissedebiliyordum. 

Biraz daha oturup gök yüzünü izlemeye devam ettim. Yine oradaydı ve var gücüyle parlayıp,bana yine aynı cümleyi kuruyordu.

''Ben buradayım ve her zaman parlamaya devam edeceğim.'' 

Bende yıldız,bende...

Yerden kalkıp abimin benim olduğunu söylediği odaya ilerledim. Kapıyı açıp içeriye biraz göz gezdirdim. Gri duvarlar,beyaz bir dolap ve çalışma basası,rafları kitaplarla dolu kitaplık ve yatak. Çok ferah ve çok güzel bir odaydı. 

Üzerimi hızlıca değiştirip yatağıma girdim. Üzerimdeki yorgunluk ve bastıran uykunun beni etkisi altına almasına izin verdim. Derin uyku ve uzun zamandır hissetmediğim huzur...



Hepinize selamlar. 

Sizce Atlas Esil'e neden öyle bir soru yöneltti? 

Sende dediği kişi kimdi? Yorumlarda belirtin:)

Keyifli okumalar dilerim. 

KAYBOLAN IŞIKLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin