Berk'i zar zor eve götürüp yatırmıştık. Sıcak bir duşun ardından kendimi yatağa attım. Yorgun hissediyordum ama bir türlü uyuyamıyordum. Komidinin üzerinden telefonumu alıp saate baktım. 04: 23 idi. Yavaşça doğrulup balkona çıktım. Balkonum küçüktü. Kenarlarda tek tük kaktüslerim duruyordu. Beyaz demir bir masa ve iki sandalye vardı. Sandalyelerden birisini çekerek oturdum. Hava ılıktı. Kollarımı göğsümde bağlayıp ayaklarımı diğer sandalyeye doğru uzattım. Yorucu bir gün olmuştu. Berk için gerçekten endişeleniyordum. Kendine bir şey yapması açısından değil, her gün daha çok kabuğuna çekilip hayattan kopuyordu. 3 yıl öncesini hatırlıyorum da... deli doluydu. Yüzünden asla gülümsemesi eksik olmazdı. Önünde harika bir gelecek vardı. Üniversiteyi okuyup, babamın şirketinin başına geçecekti.
Yapamadı.
Sonra sessizleşti. Ciddileşti, eskisi kadar çok gülmedi. Bir daha aşık olmadı. Ayakta kalmak için öyle çok çaba harcamıştı ki... O günden sonra kimse durduk yere konuyu açmadı. Kimse sorgulamadı. Kimse neden demedi.
Berk hariç.
Her gece annemin dizlerinde uyudu. Annem her gece ona çok sevdiği ninniyi söyledi. Bir daha kimse onu anmadı...
Kumsal...
Aklıma ismi düştüğünde içimi bir sıkıntı kapladı. Özeldi. Özel ve güzel. Berk'in dokunmaya bile kıyamadığı ellerini tutup çekmişlerdi. Zorla değil tabi, isteyerek.
Zihnime birden bir anı düştü. Kumsal'la son konuşmam.
"Abin çok zayıf Güneş."
"Ne?" dedim gözlerimi telefonumdan kaldırarak. "Hep beklenti dolu. Cesaretli değil, risk'i göze almak istemiyor hiçbir zaman. Kırılgan. Birilerinin hep yanında olmasını bekliyor. Elini bıraksam dizlerime kapanıp ağlayacak gibi. Hep yanında olmamı bekliyor. Garip işte. Tek başına yapamazmış gibi... Boğuyor beni bazen. Geleceğe dönük bir planı yok mesela. Şirketin başına geçmese ne olurdu diye düşünsene bir? Ben söyleyeyim, hiçbir şey yapamaz. Bazen bir hiç olduğunu düşünüyorum."
Sinirlenmiştim. Çok, çok sinirlenmiştim. "Sen varya," dedim Kumsal'a doğru eğilerek. "Berk hakkında hiçbir şey bilmiyorsun. Cesaretsiz değil, kaybetmekten korkuyor. Kırılgan değil, kırmaktan korkuyor. Elini bıraksan dizlerine falan da kapanmaz, ben burdayım. Hep yanında olmanı beklemiyor, sevgini hissetmek istiyor. Geleceği dönük bir planı yok değil, kendi ayakları üstünde durmak istiyor. O asla bir hiç değil, o görüp görebileceğin en güzel ve en büyük kalpli insan. Ne kadar çok hayali olduğu hakkında bir fikrin var mı? Söylesene, sen gerçekten seviyor musun Berk'i?"
Kumsal şok olmuş gözlerle bakakaldı. Sertçe yutkundu, hiçbir şey söyleyemedi. O sırada odamın kapısı çalındı ve yüzünde kocaman bir sırıtışla içeri Berk girdi. Kumsal ise hiçbir şey konuşulmamış gibi, yüzüne sahte olduğuna emin olduğum bir gülümseme yerleştirdi.
Son konuşmamız... evet, böyleydi. Babam, annem ve ben hep yanındaydık o zamanlar. Biraz da olsa toparlanabilmişti. Şimdi mi? Şimdi daha iyi. Eskiye dönüp bakılırsa çok iyi. Yine de hala 3 yıl önceki gibi değil. Ama olacak elbet. Bir gün gerçekten iyileşecek.
Balkonda biraz daha durduktan sonra toparlanıp odaya geri döndüm. Saat 05.00 olmuştu. Gerçekten 37 dakika boyunca orada oturmuş muydum?
Kendime bir kahve yapmak için mutfağa indim. Berk de buradaydı."Ne yapıyorsun?" dedim içeri girerken. "Uyuyamadım. Kahve yapıyorum. İster misin?"
"Olur." Sandalyelerden birini çekip oturdum. Bir kaç dakika sonra Berk elinde iki kupayla karşıma oturdu. "Sen niye ayaktasın? Kupayı avuçlarım arasına alıp bir yudum aldım. "Bende uyuyamadım." Başını salladı. Bir kaç dakika boyunca sustuk. Berk'in konuşmasıyla kafamı kupadan kaldırdım.
"Güneş?"
"Hım?"
"Bugün 10 mart. 3 yıl 2 gün geçti."
İnanmıyordum... ilk defa bu konuyu açıyordu. Afallamıştım.
"Berk, sen..."
"Konuşmak istiyorum." Başımı belli belirsiz salladım.
"Yıllarca kimseye konuşmadım. Kendime bile hatta. Sadece yılda 1 gün... istemesem de yüzleşmek zorunda kalıyorum. Doldum, boğuluyorum Güneş. Artık konuşmak istiyorum."
"Senin için ne kadar zor olduğunu biliyorum. Kendini zorlamana gerek yok. Anlıyorum seni." Bir elimi kaldırıp yanağına koydum ve yavaşça okşadım.
Dudağının bir kenarı yukarı kıvrıldı. "Senden ya da Atalay'dan başka kimseye anlatamam zaten. Şimdi karşılıklı oturmuşken... sanırım yükü hafifletmek istiyorum artık. Güneş ben, hep sustum, küstüm. Tüm dünyaya küstüm. Annem yanımda olunca daha kolay oluyordu her şey. Şimdi sen varsın, babam var. Artık daha hafiflemiş hissediyorum. Alışıyor muyum, geçmişle yüzleşmeyi başardım mı bilmiyorum. Ama oluyor işte bir şekilde. Gülebiliyorum, susmuyorum. Bunlar küçük görünebilir belki, ama benim için çok büyük adımlar. Sanırım başarıyorum."
O an Berk'e okuma yazma öğrenen çocuğun annesi gibi baktım.
"Başaracaksın elbette. Her acı geçiyor Berk. Yıllar bile alsa, bizden hislerimizi dahi çalsa bile geçiyor. Sen artık çoğu şeyin farkındasın. Kendinin mesela. Yüzleşmeyi öğrendin. Kabullenmeyi öğrendin. Bunlar senin için çok önemli, biliyorum. Ve hepsi geçecek, söz veriyorum."
Destek verircesine elimi sıktı. "Teşekkür ederim Güneş."
"Evde kalma diye konuşuyorum." diyerek arkama yaslandım. Tek kaşını kaldırarak tehdit edercesine baktı. "Ben değil de, asıl evde kalan sen olacaksın."
"Hah! Sen öyle san. İsteyen var, varırım birine artık."
Ne diyorsun be sen? diyen iç sesime hak vermiştim nihayet. Ne demiştim ben?
Yavaş yavaş kafamı Berk'e çevirdim. Tehditkar bir ifadeyle bana bakıyordu. "Anlamadım ne dedin?"
"Kahve sıcak onu diyorum." Burnunu çekip arkasına yaslandı. "Seni birisine vermem haberin olsun. Böyle bir şeye hazır değilim. Beraber bu evde yaşar gideriz." İnanamayan gözlerle baktım Berk'e. "Şaka yapıyorsun değil mi?"
"Çok ciddiyim Güneş. Seni henüz elin herifine teslim edecek kadar kendimi salmadım."
Üzgün bir yüz ifadesi takınarak kahveme geri döndüm.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Sevgili okurlarım, son bölümlere nazaran kısa bir bölüm oldu. Şuan her şey sakin ve yerli yerinde ilerliyor. Ama yakında bu değişecek. İnanın bana... tüm dengeler alt üst olacak.
Bana güvenin, sakin ve yavaş adımlarla ilerliyoruz.
Açıkçası yazma hevesim bu aralar yok. Sanki kitabı sadece kendime yazıyor gibi hissediyorum. Okunmalar, yorumlar ve oylar arttıkça yeni bölüm atmayı düşünüyorum.
Lütfen desteklerinizi esirgemeyin. Sizleri çok seviyorum. Oy vermeyi unutmayın, bir dahaki bölüme kadar bizimle kalmaya devam edin!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Ruhlar (1)
Подростковая литератураBedenimi kendine çekti. Geriye kaçamıyordum, hapsolmuştum. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. İliklerime kadar hissettim korkuyu. Titredim, içim çıkana kadar ağlamak istedim. Hareket etsem beni öldürecekti. Nefes bile alamadım. "Ne istiyorsun?" Sesime korku...