Bölüm 33: Ölümün Rengi (FİNAL)

60 3 0
                                    

Sanırım nefret gerçekten insanı güçlendiren tek duyguydu. Çoğu his bozguna uğratırken nefret kesinlikle seni değiştiriyor, bambaşka birisi olmanı sağlıyordu. Hep orda ama sen onu yeni fark ediyorsun gibi. Karşına çıkınca afallıyorsun belki, alışamıyorsun. Ama bir zaman sonra nefret harici tüm duygular eksiye düşüyor içinde.

Sanırım hissettiğim tam olarak buydu. Nefret... Kime karşı olduğunu bilmediğim bir nefret. Yabancıya karşı hissettiğim nefret. Ailemi tehlikede hissettiren adama karşı nefret. Buydu, bu kadar.

Evin salonunda oturmuş, elimdeki dondurma kutusuyla dizi izliyordum. 2 gündür ne bir arama, ne de bir not vardı. Bu durumun iyiye işaret olmasını düşünmemem bir yana, daha çok şüpheye düşüyordum. Emindim ki, bir dahaki hamlesi bizi yerle bir edecekti.

Kapının zilini duymamla umursamasam bile ısrarla tekrar çalınca üzerimdeki örtüyü ayaklarımla itip ayağa kalktım ve dış kapıya yöneldim. Kapıyı ağır ağır açarken karşımda Aras kocaman sırıtışıyla kapı eşiğine yaşlanmış bana bakıyordu. "Günaydın güzelliğim, seni kaçırıyorum!"

Güldüm. "Bunu iyi alışkanlık haline getirdin." dedim başımı iki yana sallarken. Geri çekilip Aras'ın içeri geçmesi için yol verirken o içeri girince bende salona doğru yürüdüm. Kanepeme tekrar otururken Aras'da hemen yanıma oturdu. "Nereye gidiyoruz?" dedim ona doğru dönerek.

"Nereye istersen."

Gülümseyerek ayağa kalktım ve merdivenleri çıkmaya başladım. Odama girip dolabımın karşısına geçtim. Mavi bir şort ve beyaz bir tişört giyip üzerime ceketimi geçirdim. Saçlarımı at kuyruğu yaptıktan sonra çantamı da aldım ve spor ayakkabılarımı giyip odadan çıkarak aşağıya indim.

Aras kapının önünde beni bekliyordu. "Gidelim." diyerek önden kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Arkasından bende ilerledim ve beraber arabaya bindik. Çalıştırmadan önce bana döndü. "Nereye gitmek istersin?"

"Bence," diyerek bedenimi ona döndürdüm. "Sen bana şarkı söyle."

Dudağının kenarı yukarı kıvrılırken arabayı çalıştırdı ve ilerlemeye başladık. Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama Aras'ın aklında bir şey olduğu belliydi.

Bir süre sonra Aras'ların evinin önünde durduk. "Sen bekle, geliyorum." diyerek arabadan inip eve yürümeye başladı. Ben merakla onu beklerken elindeki gitar çantasıyla evden çıkıp arabaya yürümeye başladı. Gitarı arkaya bırakırken yanıma oturdu. "Şimdi nereye gidiyoruz?" diye heyecanla sorduğumda bana dönüp gülümsedi. "Sürpriz."

Alışkın olduğum dalga seslerinden nereye geldiğimizi anlamam çok uzun sürmedi. Deniz kenarında bir kumsala gelmiştik. Aras'la beraber arabadan inerek boş olan kumsala doğru yürümeye başladım. Aras gitar çantasını yanına bırakınca boş olan tarafına ben geçtim ve beraber yere oturduk. Dalgaları ayaklarımıza kadar gelen denize baktım. Deniz kokusu... Burası gerçekten çok eşsiz bir yerdi.

Aras'a çevirdim bakışlarımı yeniden. Gitarı çıkararak kolları arasına aldı. Parmakları tellerin üzerindeyken tekrar döndü bana. "Ne istersin?"

"İçinden geçeni..." diye mırıldandım bakışlarımı güzel yüzünden çekmeden. Boğazını temizledi ve içinden geçeni söylemeye başladı.

"Derindeyim, çok derindeyim. Çok karanlık bu ben miyim? Tutun beni son nefesteyim..."

Ve o an, hayatımda duyduğum en güzel ses kulaklarıma doldu. Bir insan nasıl bu kadar güzel söyleyebilirdi? Hayranlıkla izledim Aras'ı. Parmakları tellerin üzerinde gezinirken gözleri gözlerimdeydi.

"Söyle ruhum söyle, hiç yenildin mi böyle? Düşmemek için hiç atladın mı söyle?"

Şarkının güzelliği bir yana, Aras'ın mükemmel sesiyle birleşince ortaya çıkan şey harikaydı. O gün anladığım bir diğer şey ise, ne olursa olsun bu mavi gözlerden asla vazgeçmeyeceğimdi. Öyle çok seviyorduk ki birbirimizi, ayrı kalmamız bizi günden güne çürütür, öldürürdü.

Kayıp Ruhlar (1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin