Hani kalıplaşmış bir cümle vardır, 'nefes alacak gücüm bile kalmadı.'
Sanırım bulunduğum nokta oydu.
Kolumdaki kesikler hala taptazeydi. Kanama durmuştu. Deniz hiçbir şey yapmamıştı. O kadar sık akıyordu ki kan, kan kaybından nasıl ölmediğimi merak ediyorum.
Aynı sandalyede saatlerdir oturuyordum ve bütün vücudum uyuşmuştu. Deniz yemem için bir şeyler getirsede tek lokma sokmamıştım ağzıma. İçine bir şeyler koymuştur falan o manyak.
Saçlarım birbirine karışmıştı ve kan dolu elbisemle gerçekten berbat görünüdüğüme emindim. Deniz yan tarafımdaki masada rahatça yemek yiyordu.
"Sevgilim bir şeyler yemeyecek misin? İçim almıyor seni böyle görünce."
"Boğazında kalsın it!" Bağırmamla boğazım yanmıştı. Yüzümü buruşturup önüme döndüm.
"Aras'a acıyorum bazen biliyor musun?" dediğinde hemen ona döndüm. "Adam çaresizce aşık olmuş. Ama sen beni seviyorsun, bende seni. Bundan sonra tüm hayatını ağlayarak geçirir herhalde, yazık."
Histerik bir şekilde güldüm. "Asıl acınacak insan sensin. Aşk değil bu. Takıntı, hastalık! Sen canını yaktığın birine aşık olduğunu nasıl iddia edebiliyorsun?"
Arkasına yaslanıp kollarını göğsünde bağladı. "Acı çekmeden aşkı yaşayabildiğini söyleyebilir misin?"
Tek kaşımı kaldırarak ona baktım."Bak Güneş," Yerinden kalkarak önümdeki sandalyeye oturdu. Bakışlarımı ondan çekmeden ne diyeceğini düşünüyordum.
"Beraber bir sürü şey paylaştık değil mi? Evet sana zarar verdim, vermeye devam ediyorum. Ama seni sevdiğim için yapıyorum. Biz buralardan gideceğiz. Böyle bir şey asla olmaz ama, eğer buradan çıkarsan hayatının geri kalanında sana bıraktığım izlerle yaşayacaksın. Sana dedim ya hani, ruhunu istiyorum diye. Senden çok şey aldım. Bedeninde değil, ruhunda izler bıraktım. Sen artık yaralı bir kız çocuğusun."Gözlerimi ayırmadan söylediklerini düşünmeye başladım. Doğru söylüyordu. Ruhumda bıraktığı izler bedenimdekilerden çok daha ağırdı.
Gözlerim yaşlarla dolarken tek kelime etmedim. Deniz konuşmaya devam etti."Sandığın kadar duygusuz bir herif değilim. Üzüldüğünü biliyorum. Ama seni iyileştireceğim. Aramızdaki bütün engeller kalkacak." Önüme gelen bir saçı kulağımın arkasına yerleştirdi.
Hızla dokunuşundan kurtuldum. "Ben buradan çıkacağım. Parmaklıklar ardına girdiğinde gülerek bakacağım sana. Bende bıraktığın tüm izleri sileceğim. Yaşayacağım tekrar. Hiç sana rastlamamışım gibi. Hiç varolmamışsın gibi."
Arkasına yaslanarak güldü. "Hadi diyelim buradan çıktın. Tekrar yaşayacağını gerçekten düşünüyor musun? Sana kızmıyorum gerçi, hep umutlu birisiydin. Ama sen," dedi bana doğru eğilerek. "Asla eskisi gibi olamayacaksın. Bu konuşmaları iyi hatırla Güneş. Yandığınla kalacaksın."
Yutkundum. Gözlerimde biriken yaşlar durmaksızın yere düşüyordu. "Benim aşamayacağım hiçbir şey yok. Etrafımda beni seven insanlar var. Ben yeniden ayağa kalkacağım. Asıl sen, yaktığınla kalacaksın."
Sinirle yerinden kalkıp sandalyeyi itti. Ufak bir tebessüm dudaklarımda yer edinirken içimdeki ufak umuda tutundum. Çıkacaktım, ne olursa olsun.
***
Yazar'dan:
09:38'idi saat. Salondakiler aynı yerlerindeydi. Videodan sonra kimse kendinde değildi. Polislerle sürekli görüşmeler yapılıyor, bir iz aranıyordu. Zarfa dair olan umutlar yok olmuştu. Hiçbir şey çıkmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Ruhlar (1)
Teen FictionBedenimi kendine çekti. Geriye kaçamıyordum, hapsolmuştum. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. İliklerime kadar hissettim korkuyu. Titredim, içim çıkana kadar ağlamak istedim. Hareket etsem beni öldürecekti. Nefes bile alamadım. "Ne istiyorsun?" Sesime korku...