Hayatın belli başlı dönüm noktaları vardır. Bu belli dönüm noktaları bir insanın ölümüne de sebep olabilir, yaşamasına da.
Benim hayatımda birçok dönüm noktası vardı. Benim için işte artık son dediğim; ve artık beni kimse üzemez dediğim. Meğer asla böyle olmuyormuş. Üzüldükçe üzülüyor, öldükçe ölebiliyormuşsun.
Bu akşam bir kere daha ölüyorum.
"Anneniz yaşıyor."
Duyduğum bu iki kelimelik cümleden sonra hayatım yerle bir olmuştu. Nefesim kesildi. Sendeledim. Elimle evin duvarından destek aldım. Hayır, gerçek değildi. Dehşetle Berk'e döndüm. O da aynı şekilde bir bana, bir telefona bakıyordu. Diyecek tek kelime yoktu.
"N-ne saçmalıyorsun?" dedim kendimi zorlayarak. Gerçek değil, gerçek değil...
"Şuan önümde duruyor. Sizi duyuyor hatta. Sizde onu duymak ister misiniz?"
Sol gözümden bir damla yaş aktı. "Yalan söylüyorsun." dedim başımı iki yana sallayarak.
Dengemi sağlayamayacağımı anlayınca Berk elimden telefonu aldı. Onunda konuşacak bir şeyi yoktu. İkimizde bu sefer yolun sonundaydık.
"Buna inanmamızı bekliyor musun?" dedi net sesiyle.
Ve o an, karşı taraftan bir hıçkırık sesi geldi. Yavaş yavaş ağlamaya dönüştü. Bir kadın telefonun ucundan ağlıyordu.
Berk'in kolunu tuttum. O sırada adam tekrar konuştu. "Sizde onu duymak ister misiniz?" İkimizde tek kelime etmedik. Korkuyla telefona baktım. Bir hışırtı sesi geldi ilk önce, sonra onun sesi. Annem...
"Güneş! Gökyüzüm..."
Bastırmaya çalıştığım duyguların ağırlığıyla yere çöküp ağlamaya başladım. "Gerçek değil!" Berk tek kelime etmeden telefona bakıyordu. Onun da nefesleri sıklaşmıştı. Bugün biz ölmüştük...
Ayağa kalktım yavaşça. Telefonun ucunda annem ağlıyor, biz hala gerçekliğini sorguluyorduk. "Anne?" dedim güçsüzce.
"S-sen... nasıl bir oyun oynuyorsun?" dedi Berk.
Adam tek kelime etmedi. Annem konuştu tekrar. "Oğlum... Can parçam..." Berk'de ağlamaya başladı benimle. "Özür dilerim, affedin beni..." Annem bir yandan kesik kesik konuşurken bir yandan ağlıyordu.
"Tamam! Bu kadar yeter. Sizi yine arayacağım. O zamana kadar bu acıyla yaşayın. Daha yeni başlıyoruz." Adam konuşmasını yaptıktan sonra telefonu kapattı. Telefon Berk'in elinden kayıp yere düşerken ikimiz de nefes alamaz haldeydik. Bu anın hiçbir tanımı yoktu. O yaşıyordu.
"Berk..." dedim dehşetle. "Yaşıyor."
Berk yerden telefonumu alıp cebine koyarken elimden tuttu ve beni de beraberinde yürütmeye başladı. Adımları bile doğru düzgün atamıyorduk. Sendeliyorduk hala. Sonunda arabaya ulaşınca beni yolcu koltuğuna otutturup kendisi de yanıma geçti ve arkasına yaslandı. "Güneş... B-ben bilmiyorum. Diyecek bir şey bulamıyorum."
Yüzümü ellerim arasına alıp öne eğildim. "Belki de sadece oyundur," dedim ona dönerek. "Olamaz mı Berk... Yaşıyor olabilir mi gerçekten?"
Berk derin bir nefes verdi. "Oydu." dedi sadece. Tamamladım onu. "Oydu."
Birkaç dakika sessizce ağladık ikimizde arabada. İçimizde biriken kelime yığını asla dilimize ulaşmıyordu. Dolup taşmış, nefessiz kalmış, ama yinede pes etmemiştik. O adamı bulacak, gerçekleri teker teker öğrenecektik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Ruhlar (1)
Teen FictionBedenimi kendine çekti. Geriye kaçamıyordum, hapsolmuştum. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. İliklerime kadar hissettim korkuyu. Titredim, içim çıkana kadar ağlamak istedim. Hareket etsem beni öldürecekti. Nefes bile alamadım. "Ne istiyorsun?" Sesime korku...