Bölüm 11: Hissetmek

56 7 1
                                    

Pazartesi olduğunda okula gitmek için erken kalktım. Formamı giyip çantamı aldım ve aşağı indim.

Berk dün akşama doğru bar'a gitmişti ve henüz gelmemişti. Kahvaltı yapma gereği duymadan kapıya ulaşıp dışarı çıktım. Hemen ardımdan kapı tekrar açıldı ve Atalay yanıma geldi.

"Seni bırakmamı ister misin? Uğramam gereken birkaç yer var zaten."

"Çok iyi olur ya." deyip gülümsedim. Beraber arabaya doğru ilerledik.

"O arkadaşın..." dedi Atalay gözünü yoldan ayırmadan. "Hangi arkadaşım?"

"O çocuk işte. Aras mıydı neydi adı."

"Evet, Aras." dedim ama anlatmaya çalıştığı şeyi anlamıyordum. "Ondan hiç hoşlanmadım. Keşke sende uzak dursan." Sırıttım. "Niye hoşlanmadın?"

"Etrafında ki erkeklerden genel olarak hoşlanmıyorum." diye mırıldandı sessizce. Cevap vermedim. Bir yanım beni koruduğunu düşünüyor, diğer yanım kabullenemediğim düşüncelere kapılıyordu.

Okula gelince beraber arabadan indik. Yanıma geldi. "Sağol kuzu." diyerek yanaklarını sıkmaya başladım.

"Ne olur vazgeç artık şundan." diyerek geri çekildi. Güldüm bi süre.
"Güneş," dedi hemen ardından.

"Hım?" diye mırıldandım çantamı düzeltmeye uğraşırken. "Ben dönmeden önce, son akşamımızda yemek yiyelim mi? Başbaşa?"

"Olur tabi. Sana asla hayır diyemem biliyorsun." Elini kaldırıp yanağıma koydu ve okşadı. "Teşekkür ederim."

Gözüm bir an yanımdan geçen ve resmen Atalay'ın içine düşen kıza takıldı. "Dön lan önüne." diye sert bir tepkiyle çıkıştığımda hızla yanımızdan uzaklaştı.

Atalay'ın güldüğünü duyunca ona doğru döndüm. Bende gülmeye başladım bu sefer. İşaret parmağımı ona doğru doğrultup tehditkar bir şekilde salladım. "Gülme!" Biraz daha güldükten sonra kollarını iki yana açtı. Bende hemen sarılışına karşılık verdim. Daha önce odamda yaptığı gibi, boynuma sabırlı bir şekilde bir öpücük kondurdu. "İyi ki varsın." diye fısıldadı kulağıma doğru. Geri çekilince gülümsedim ve elimi kalbime götürüp hülyalı bir şekilde konuştum.

"Beni bırakıp gidiyor musun yine? Beni beni... Güneşini." Atalay kahkahayla gülmeye başladı. Ona katılarak bende güldüm. Daha sonra elimi sallayıp okula doğru yürümeye başladım. O da elini sallayarak karşılık verdi.

Okula doğru yürümeye başladığım sırada gözüm ilk önce Aras'ın arabasına, daha sonra arabanın kaputuna yaslanmış Aras'a kaydı. Öyle bir bakıyordu ki... ürkmemek elde değildi. Hızla yaslandığı yerden kalkıp yanıma geldi ve beni bileğimden sürükleyerek okulun arkasına götürdü. Kimsenin olmadığını anlayınca bileğimi sertçe bıraktı. "Ne yapıyorsun ya sen?!" Acıyan bileğimi ovuşturuyordum.

"Asıl sen ne yapıyorsun!"

"Ne yapıyorum?"

"Önüne gelen her erkeğe aynı muameleyi yapıyorsun galiba!" Anlamayarak gözlerimi kırpıştırdım. İçimdeki kızgınlık git gide alevleniyordu.

"Sen ne dediğinin farkında mısın? Beni neyle suçluyorsun?"

"Az önce olanları görmediğimi mi sanıyorsun? Yanağını okşamalar, sarılmalar," Gözlerini büyütüp ellerini açtı. "Öpmeler!?"

Kırılmıştım. Anlayamadığım bir şekilde kırılmıştım.

"Ne diyorsun sen? İster sarılırım, ister öperim. Seni ilgilendiren hiçbir şey yok!" Okul sınırları içersinde bu kadar bağırmamız hiç doğru değildi...

Aras alaycı bir şekilde güldü. "Bir gün bana yakın davranıp, diğer gün kendini başkasının kollarına mı atıyorsun? Yapma ama, bu gerçekten iki yüzlülük oluyor." Midemdeki garip ve acı his artarken kızgınlığım had safhadaydı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Aras bak, şuan sinirlisin ve söylemek istemeyeceğin şeyler söylüyorsun-"

"Hayır, bunlar tam olarak söylemek istediklerim. Her gün farklı bir eğlenceye atılıyorsun demek ki. Ee, sıra bana ne zaman gelir? Randevu almam gerekiyor mu? Neyim ben, konaklama merkezi mi?" Gözlerimi kapatıp biraz soluklandım. Sakin ol diye tembihledim kendimi. Sadece çok sinirli...

"Hayır elbette. Asla böyle düşünmedim ve düşünmüyorum da. Ben seni incitmemek için elimden geleni yapıyorum. Gitmeye çalışıyorum, izin vermiyorsun. Kalıyorum, kendimle günlerce savaş veriyorum. Hissedebilmek için ne kadar çabaladığımı biliyor musun sen? Kaçmaktan vazgeçtiğim anda neleri göze aldığımı biliyor musun? Sen beni kırmaktan vazgeçmezken ben ne kadar çaresiz kalıyorum biliyor musun!"

"Seni seviyorum."

Bu iki kelime... Ruhuma işleyen bu iki kelime ördüğüm tüm duvarlarımı indirmeme sebep oluyordu. Beni savunmasız bırakırken, tüm o kasılmaları yaşamama neden oluyordu.

Omuzlarımı indirdim. "Yapma böyle."
Hızla yanıma gelip sıkı bir şekilde sarıldı. Bende kollarımı beline sardım.

"Özür dilerim güzelim. Başkasına dokunmana dayanamıyorum. İçim gidiyor, için başkasına gidecek diye."

Kalbimi büyük bir sıcaklık kaplamıştı. Kollarımı daha çok sardım bedenine. Huzurluydum, burada gerçekten huzurlu hissediyordum.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Yeniden kısa bir bölüm...

Kendinize çok dikkat edin güzellerim. Malum; karantinadayız. Bu zor günleri eminim hep beraber aşacağız.

Bizimle kalın, sizleri seviyorum. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

Kayıp Ruhlar (1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin