Bölüm 30 - Day One

117 14 24
                                    


JUNGKOOK

Elimdeki kan ona aitti. O içeride savaş verirken ben burada nefes alıyordum. Onun hiçbir suçu yokken yaptıklarımızın cezasını onun çekmesi adil miydi gerçekten?

Biraz önce almışlardı içeri ama her şey yavaşlamıştı artık benim için. Olduğum yerde duramıyor, sürekli adım atıyordum. Bir yandan da düşünmeye çalışıyordum. Ne yapmalıydım? Kafam durmuştu. Alnıma vurarak kendime gelmeye çalışıyordum. Şimdi, öncelikle sakin olmalıydım.

Düzenli nefes alıp vermeye başladım. Sakin Jungkook... Sakin...

Birini aramalıydım. Ama kimi? Namjoon! Evet o ne yapılması gerektiğini bilir. Telefonu açmasını beklerken dudağımı kemirmeye başlamıştım. Hadi... Aç... Hadi..

"Neredesin sen?" Kızması umrumda değildi.

"Namjoon, Long Life Hastanesindeyim. Gelmen lazım. Karla.." Alnımı ovduktan sonra zorlanarak devam ettim "Bıçaklandı."

"Ne?!" Sorgulamadan beklememi söyleyip telefonu kapattı.

Tamam, bunu başarmıştım. Peki başka kimi aramam gerekiyordu? Düşün... Ailesiyle konuşmuyor, en yakın arkadaşı onu bıçakladı, sevgilisi denecek şerefsiz bu durumda olmasının asıl sebebi. Tanrım bu kızın gerçekten kimsesi yok mu?

Şu an ben vardım. Ama onu bu halde olmasının diğer bir sorumlusu da bendim. Onu unutmak için Stori'nin hayatıma girmesine izin vermiştim. O başkasını sevdiği için ben de başkasını sevmek istemiştim. Beni kıskanmaya başlaması içimdeki kıvılcımları ateşlemişti. Bir umut demiştim. Bir umut belki o da beni seviyordur. Ben de Stori'yi kullanmıştım. Onu daha çok kıskandırmak için. Bu kıskançlığın sadece arkadaşça olmadığını göstermek istemiştim. Kızın sosyopat çıkacağını nereden bilebilirdim?

Bana ne yaparsam yapayım her zaman sıcacık bakan gözlerini bir kez daha görebilecek miydim? Gözlerimden akan yaşlar elimi ıslatmaya başlamıştı. Ne yapacaktım ben? Onu kaybetmeye hazır değildim.

Sırtıma vurulan elle kafamı kaldırdığımda tepkisizdim. Namjoon kolumdan beni kaldırmaya çalıştığında istemsizce yerimden kalktım. Boş bakışlarımla ona bakarken konuşmasını bekliyordum.

"Hadi eve gidiyoruz. Aşağıda bekliyorlar." Ses tonu yumuşak olsa da emir verici oluşu komikti. Sanki beni tanımıyordu.

"Siz gidin."Yavaşça yerime oturdum.

"Burada durmanın bir yararı yok. Şu haline bak." Daha başka şeyler söylüyordu ama ben dinlemeyi bırakmıştım. Bunlar klasik cümleler değil miydi zaten? Onu burada öylece bırakıp gitmek bu kadar kolay olabilir miydi?

Kalkmayacağımı anladığında yanıma gelip oturdu. "Tamam, sakin kafayla konuşuruz diye düşünmüştüm ama bana olanları anlatacak mısın?"

"Bıçaklandı." Konuya direkt girmek mantıklı gelmişti ama sesimin titremesi beni durdurmuştu. Kafamı yana çevirerek derin nefes verdim. "Stori yaptı sanırım. Partide olanlar yüzünden."

"Ama Karla'yla ne ilgisi var?" diye sorduğunda hıçkırıklarımı tutamamıştım. Tek suçu yanlış insanlara güvenmek oldu.

Uzun bir süre Namjoon bir şey söylememiş sırtıma koyduğu elini de çekmemişti.

"Seni burada bırakamam." dediğinde yavaşça kafamı ona çevirdim. "Uyanana kadar buradayım."

"Şu haline bak Jungkook. Elindeki kanı bile temizlememişsin. Anlıyorum arkadaşın, seviyorsun." Yutkunmuştum. Arkadaşıydım ve onu seviyordum ama sadece arkadaşı olmak istemiyordum.

Gölgelerdeki SessizlikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin