Bölüm 42 - Charles Bridge

123 15 34
                                    

Bölüm aslında hafta sonu gelecekti ama Dark izlemekten yazamadım (İzlemediyseniz dizi önerisi)😅 Keyifli okumalar 💋

Bölüm 42 - Charles Köprüsü (Kapak fotoğrafında görebilirsiniz :) )

KARLA

Gözlerimi açtığımda haftalar sonra ilk kez mutluydum. Sade ve minimalist otel odasını aralık duran perdeden giren güneş ışınları aydınlatıyordu. Uyku kalıntılarını vücudumdan atmak için gerindiğimde yanımdaki boşluğu hissettim. Jungkook... Gitmişti.

Hızlıca doğrulup etrafa baktığımda ceketini bıraktığı koltuğun da boş olduğunu gördüm.

Hissettiğim mutluluk vücudumu terk ederken başucumdaki telefonuma uzandım ve alırken yere küçük bir kağıt uçtu. Telefonu yatağa bırakıp kağıdı aramak için yataktan fırladım. Minik bir kağıt nereye kaybolabilirdi?

Beş dakika arayışın ardından karşı duvara dayalı televizyon sehpasının altında kaçan kağıdı bulabilmiştim.

Birkaç eşyamı almak için otele gidiyorum. 14'te Dancing House'un çatısında beni bul.

-Jungkook

Yorganın arasındaki telefonuma baktığımda saat çoktan 12 olmak üzereydi. Gelen mesajlara sonra bakmaya karar verip valizimden şık ve rahat kıyafetler seçip banyoya gittim.

Hazırlanmam gereken bir buluşma vardı. Jungkook'la ilk buluşmamız...

****

Maske takacak olmama rağmen yaptığım makyajımı ruj sürerek tamamladıktan sonra Jennie'den gelen mesajlara baktım. Twitter'da gördüğü komik fotoğrafları atmıştı ve nasıl olduğumu sormuştu. Havadan sudan, boş şeylerden bile olsa neredeyse her gün yazışıyorduk. Ama onun da bu ziyaretimden haberi yoktu. Sahte de olsa sonuçta grup arkadaşının sevgilisine gelmiştim.

Sevgili olayını aklımdan silip otelden çıkıp beş dakika uzaktaki tramvay durağına yürüdüm. Buluşma saatine daha yarım saat vardı. Prag küçük bir şehirdi. Haritaya göre otelden Dancing House'a gitmek sadece 15 dakikaydı. Ama ben daha fazla beklemek istemiyordum. Yürüyüp kaybolmak istemediğim için tramvayın en mantıklı seçenek olduğuna karar vermiştim.

Durağa geldiğimde kenarda duran makineye yaklaştım ve bilet aldım. Tramvayın gelmesiyle diğer bekleyenleri takip ederek bindim. İneceğim durağı kaçırmamak için elli kere telefonumdaki durak ismine ve tramvaydaki ekrana bakıp duruyordum.

Doğru durakta indiğimi iner inmez anlamıştım. Az ileride yamuk binayı görebiliyordum. Karşımda sakince akan Vltava nehrine bakarak yavaşça Dancing House'a yürüdüm.

Asansöre bindiğimde yüzümün üst kısmını kapatan güneş gözlüğümü çıkarmıştım. Terasa çıkan merdivenleri de adımladıktan sonra konuşma uğultularıyla dolu bir kafeye varmıştım. Kararsızca beklerken sıra bana gelmişti. Heyecanımı bastırmak için bir kadeh beyaz şarap söyledim. Ödememi yapıp şarabımı aldım ve insanları takip ederek açık kısma geçtim.

Bütün Prag karşımdaydı. Nehrin ikiye ayırdığı şehir cıvıl cıvıldı. Bu manzarayı gece hayal etmeye çalıştım. Şehrin ışıkları, karanlık nehir ve köprüler...

Trabzanlara dayanmış hayallere dalmışken belime dolanan elle irkildim. Sinir ve şaşkınlıkla kafamı çevirdiğimde yanıma yaslanmış olan Jungkook'la göz göze gelince rahat bir nefes verdim. Onun da yüzünün yarısını maske kapatıyordu ama kısılan gözlerinden güldüğünü anlayabiliyordum.

Omzumla omzuna yavaşça vurdum. "Neden sinsice yaklaşıyorsun Jungkook? Bir kere de insan gibi gelsen olmaz mı?" Yani her yerde korkutmak zorunda mıydı bu çocuk beni?

Gölgelerdeki SessizlikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin