Bölüm 41 - Sleeping Beauty

109 13 36
                                    

Bölüm 41 - Uyuyan Güzel

KARLA

Uzun zaman olmuştu. Onu özlediğimi biliyordum ama görene kadar bu denli yoğun olduğunu anlayamamıştım. İlk defa onun yanında yapacağım, söyleyeceğim herhangi bir şeyi sorgularken bulmuştum kendimi.

Kısa süreli şaşkınlığını attığında yanındaki kadına bir şeyler söyleyip odadan çıkana kadar beklemişti.

Gömleğini giymek için aynaya doğru döndüğünde yüzünü göremiyordum. "Neden geldin?" Gözlerinde görmüş olduğum mutluluğun yarattığı umut sert çıkan bu kelimelerle yok olmaya başlamıştı.

"Konser için geldim." Verdiğim cevaba gülmesini beklerken sadece kafasını sallamakla yetinmişti. Artık kontrolümü kaybetmeye başlıyordum. Ben kalkıp on bir saat uçakla yanına geleyim beyefendi yüzüme bakmayı bile reddedip 'neden geldin' desin.

Çantamı yandaki koltuğun üzerine fırlattığımda çıkan sese doğru dönmüştü. Bundan faydalanarak kolundan sıkıca tutup yüzümü görebileceği şekilde önüne geçtim. Gözlerimiz birbirine değdiğinde alev alan kızgınlığım da sönüyordu. "Neden benden kaçıyorsun?" Güçlü başladığım cümleyi güçsüz bitirmiştim. Hatta o kadar ki sesim titremişti. Bu kadarı da fazla değil miydi gerçekten?

Konuşmadan önce gözlerini yumduktan sonra kolundaki elimden kurtuldu. "Bilmiyorum." Kapıya doğru yöneldiğinde dolmuş gözlerimle onu izliyordum.

"Seni özledim." Titreyen sesime lanet etsem de sonunda söyleyebildiğim için mutluydum. Yüzüme yayılan gülümseme ile bana dönmesini bekliyordum. Sonra belki gerçekten aslında söylemek istediğim şeyi söyleyebilirdim. Onu sevdiğimi...

"Konser başlayacak, gitmeliyim." Kelimeleri kalbime bir bıçak gibi saplanmıştı. Kapıdan çıkmadan önce bana bakma gereği bile duymamıştı. Bana böyle davranmasına neden olacak ne yapmıştım ben?

***

Muhteşem karşılaşmamızın sonucunda soluğu bir barda almıştım. Geldiğimden beri kaçıncı bardağımdaydım ya da saat kaçtı ondan bile haberim yoktu. Bugün ilaç almadığım için mutluydum.

Masanın üzerindeki titreyen telefonumu elime aldığımda Jimin'in neler olduğunu sorduğu soruya cevap vermek için telefonu adının Jokke olduğunu öğrendiğim Alman çocuğa uzattım. Elimdeki kadehi ona doğrulturak bir fotoğrafımı çekmesini istedim. Hiçbir şey bu güzel fotoğraftan daha iyi açıklayamazdı durumu.

Aldığım her yudumla hüznümü gidermeye çalışsam da işe yaramıyordu. İçimi kaplayan koca bir kara delik vardı ve ben bunun büyümesine engel olamıyordum. Gülmeye çalışırken gözyaşlarımın akmasına engel olamıyordum. "Bu yaptığı haksızlık. Bunu hak edecek ne yaptım ben?"

İngilizce konuşmaya çalışırken dolanan dilime daha çok gülüyordum. Bu da anlaşılmasını imkansız hale getiriyordu. Tek taraflı dertleşiyordum aslında. Yanımdaki çocuğunsa tek derdi beni yatağa atmaktı. Pis fırsatçı. Gerçi şu an yalnız olmaktansa dediklerimin çoğunu bile anlamayan biriyle beraber olmayı tercih ederdim.

Tuvalete gideceğimi söyleyerek ayağa kalktığımda başımın dönmesiyle sendelediğim için beni tutmasına izin verdim. İyi olduğumu mırıldandıktan sonra yavaşça kollarından sıyrıldım. Ortamın gürültüsü kulağımda uğultulara sebep oluyor, odaklayamadığım gözlerim her yeri bulanık görüyordu. Tuvalete varıp kendimi klozete bıraktığımda başımı dik tutacak halim yoktu. Kesik kesik olan nefesimi bile duyabiliyordum. "İyisin, iyisin." Kendimi telkin etmeye çalışsam da iyi olmadığımı biliyordum.

Hayatımdaki her şeyi kaybettiğim yetmiyormuş gibi şimdi de Jungkook'u kaybediyordum. Artık umrumda olan bir şey kalmamıştı. Suratıma serin suyu çarptığımda biraz olsun kendime gelmiştim. Ne kadar sarhoş olursam olayım asla kendimi kaybetmiyordum. Aynadaki kıpkırmızı olmuş gözlerime bakarken kendi kendimi ikna etmeye çalışıyordum. "Şimdi, hesabı ödüyorsun ve odana gidiyorsun. İşte o zaman kendini kaybedebilirsin."

Gölgelerdeki SessizlikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin