Merhabalar! Bora ve Ece'yi umarım sevmişsinizdir. Bu bölümde karakterlerin arkadaşları da rol alcak.
Keyifli okumalar♡♡♡♡
Multideki müzikle dinleyebilirsiniz.
------------------------------------------------------------
"155'in numarasını bilen var mı?"
Ne demem , ne yapmam ve ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Korkmam gerekiyordu bir yerde. Evimi dikizliyor ve takip ediyordu. Ama bir yanım vardı ki kalbi var ya kalbi onun kalbi çok temiz diyordu.
Çevreme baktım ancak göremedim. Sahi kimi arıyordum biliyor muydum? Bora Ateş. 3 aydır konuşmamıza ve merak etmeme rağmen hiç soruşturmamıştım. Okuldan biri olduğu kanısına okuldayken yaşadığım olaylar ile ilgili bilgisinin olmasından kaynaklıydı. Belki de değildi ve bir arkadaşı sayesinde öğreniyordu. Bunu da kafama not edip okulun kapısından giriş yaptım. Okulumuzun hemen yanında bir üniversite vardı. Ve tam karşı karşıya olup bahçede yaşanılan her olaya seyirci olunabiliyordu. Belki de ordandı. Ah her neyse!
Sınıfa girdiğimde her zamanki gibi Buse tost ve meyve suyumuzu almış telefonuyla oynuyordu. En yakın arkadaşım dostum olmuştu benim. Lisedeki 3 yıl boyunca geçirdiğim en güzel anılarda o vardı. Onun gibi bir arkadaşım olduğu için çok şanslıydım.
"Günaydın gençler ve kendini genç hissedenler" diye bağırdım . Herkes 'günaydın', 'sana da' , 'bunu diyen yaşlı teyze sana da günaydın' gibisinden laflar ettiler. Her zaman yaptığım gibi onlara dil çıkardım ve sırama geçtim.
"Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi her sabah bunu demekten?" dedi Buse.
"Evet. Hoşuma gidiyor" diyip kıkırdadım ve tostla meyve suyumu elime alıp yemeye başladım.
"Deli kız" deyip o da yemeye başladı.
----- ----- ----- ---- ------ ----- ----- ------ ------ -----
12. Sınıf sayısal öğrencisi olarak hayatımda ilk defa matematik dersinden hiçbir şey anlamadım. Dersi dinleyemecek kadar kafam doluydu. Sapık gibi etrafımda gezen biri olması çok korkunçtu. Buse'ye bunu anlatmamıştım henüz ve vakti geldiğini hissettim. Teneffüs zilinin kurtarıcı sesi çaldığında hemen ona döndüm.
"Buse sana bir şey demeliyim ama önce sakin ol veya bana kızma tamam mı?"
"Durum benim kızacağım kadar vahim demek. Gönder gelsin denerim sakin kalmayı."
Ona Bora'yı anlattım her detayıyla. Her cümlemde ya 'oha' ya 'yuh' ya da küfrediyordu. Onun bu tepkileri vereceğini tahmin etmiştim ve keşke önceden anlatsaydım diye suçluluk duymuştum.
"Ve sen bunu benden gizliyorsun? 3 ay kadar bir de. Neden ya neden inanamıyorum nasıl bu kadar ciddi bir şeyi saklarsın?"
"Bak anlatsam belki inanmazdın paronayak olduğumu bile düşünebilirdin. Ilk başlarda okuldan biri işletiyor bir süre sonra sıkılır bırakır dedim. Dün yine geldi ve onun gözlerine korkmadan baktım. Ama o benden kaçtı. Ya tanıdık biri ya da onu öğrenmemi istemiyor. Okuldan biri diye düşünüyordum ama kim saklandığı halde isim soyisim verir ki?"
"Bence de bu okuldan değil. Ama yine de işi şansa bırakmayalım bir sorduralım herkese. Burdan değilse seni nerden görecek başka fazla gezmiyorsun. Kütüphane? Kafe? Sayılı yerlerde takılıyorsun. Yakında öğreniriz inanıyorum ben."
"Tamam diğer teneffüs ilk iş sınıf defterlerindeki listeye bakmak? diye sordum.
"Bu fazla uzun iş olur. Bu çocuk dediğin gibi yapılı biri ve büyükse 12 lerdendir bizim sınıf olsa az çok anlardın bence farklı sınıflara gidip öğrenelim hadi."
Bizden ayrı 4 sınıf daha vardı ve her sınıf 40 kişilikti. Işimiz oldukça uzun sürecek gibi duruyordu. Teneffüste ilk iş ismiyle araştırmaktı.
Ders bittikten sonra zille beraber kalkıp 4 sınıfa da tek tek sorduk. Ancak böyle isimde kimse bilmiyordu ve tanımıyordu. Sinirleniyordum. O benim hakkımda birçok şey bilirken ben sadece isim soyisim. Tabi o da ne kadar doğruysa!
Son ders Buse'yle uyuma kararı almıştık ve zil çaldığında sınıfın kırmızı görmüş boğa gibi sınıftan çıkması nedeniyle tatlı uykumuzdan uyanmıştık. Buse'yle vedalaşıp kütüphaneye giderken her zamanki gibi kulaklığımı taktım ve yürümeye başladım. Kütüphane beni sakinleştirebilirdi. Insanlarla gezip tozmak yerine kitaplara vakit harcamak daha zevkli geliyordu bana. O tozlu raflar arasında kalan kitaplar daha çok ilgimi çekiyordu. Burda vaktin ne kadar geçtiğini hiçbir zaman anlayamıyordum. Bu yüzden boş bir masaya oturup kitaplarımı yerleştirdiğimde ilk işim saat 6 ya alarm kurmaktı. 3 saat çalışsam yeterliydi bence. Bugünkü notları geçirip kitaplıktan aldığım bir kitabı okumaya başladım.
Bir sayfa daha, yok bir bölüm daha diye diye 396 sayfalık romanın nerdeyse yarısını okumuştum. Böyle macera ve gizem dolu kitapları okumaya başladığımda bitirene kadar bırakasım gelmiyordu. Bu kadar yeterli diyip saate baktığımda dumura uğradım. Nasıl ya alarm çalmadı mı? Saat 8 olmuştu ve 12 cevapsız arama vardı. Muhtemelen birçoğu annemden 2 tanesi Mert'ten gerisi Buse veya diğer arkadaşlarımdandı. Ben bu kadar cok vakit geçtiğini nasıl anlamamıştım ya!
Eşyalarımı topladım ve kütüphaneden koşar adım çıktım. Neyse ki kütüphane görevlisi anlayışlı bir bayandı ve biz öğrenciler gidene kadar ses etmezdi. Ev buraya yakın diye otobüse binmek istemedim ve eve doğru koştum. Kısa ama tehlikeli yol mu? Uzun ama güvenli yol mu? Ne kadar geç gidersem yiyeceğim azar o kadar artıyordu. Bu yüzden kısa yolu seçtim ve koşmaya devam ettim. Korkuyordum evet ama mecburdum buna. Hızlı hızlı ilerlerken ilerde ateşin çevresinde 2 serseri gördüm. Beni görürlerse işim şimdi bitmişti! Ses çıkarmamaya çalışarak kenardan geçerek diğer sokağa geçersem evdeydim. Yapabilirdim. Temkinli temkinli giderken bir ses duydum. Duymak istemeyeceğim bir ses!"Aaa bakın burda ne varmış! Minik bir ceylan" diyip güldüler. Korktuğumu belli etmemeye çalışarak adımlarımı hızlandırdım ve sonra koşmaya başladım. Arkama bakmaya cesaretim yoktu ama peşimden geldiklerini duyuyordum ve bu korkmam için gayet yeterli bir sebepti. Ne diye böyle bir sokağa girdiysem!
"Minik ceylan nasıl da koşuyor görüyor musun? Ahahah gel buraya kaçma seni kimse kurtaramaz elimden! Boşuna nefesini tüketip bizi yorma!" Korkum şiddetlenmişti. Napmalıydım? Evet evet 155'i aramalıydım. 155'in numarası neydi?
Nereye gittiğimi bilmeden koşuyordum. O kadar korkmuştum ki belki eve doğru koşsaydım komşulardan yardım isterdim ve onlar bu iki serseriye iyi bir dayak atardı. Ama kahretsin burda her yer karanlık ve evlerde ışık yoktu!
Hala koşuyorken onlar da peşlerimdeyken bir sokağa daha girdim ve ve işte şimdi yanmıştım! Çıkmaz sokak."Seni elimden kimse alamayacak güzel ceylan! " sinirden ve korkudan gözlerim dolmuştu ve olabildiğince geriye doğru gitmiştim ve burdan kurtulmak için bildiğim tüm duaları okuyordum. Tam o an dualarım kabul oldu ve bir ilahi sesi duydum.
"Asıl seni benim elimden kimse alamayacak. Çünkü sen benim her şeyime göz diktin!"
---------
Bölüm sonuuu. Uzun bir bölüm yazdimmm 991 kelime:)
Peki size sorularım varr:D
-Sizce Bora okuldan biri mi?
-Ece Bora'yı tanıyor olabilir mi?
-Onu serserilerin elinden kim kurtaracak?
Beğendiyseniz vote ve yorum atmayı unutmayınız. Hoşçakalın! ♡♡♡♡♡♡♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanus Karası
Novela JuvenilBir kız düşünün...ablasını cinayete kurban edilen. Kahramanı olan ablasının öldüğünü öğrenen bir kız düşünün. Hayatının yalandan ibaret olduğunu öğrenen bir kız düşünün. Düşündünüz mü? Bu kız Ece Göksun...nam-i değer Okyanus Gözlü Kız. Bir adam düş...