Merhaba papatyalarım♡ Size yeni bölüm getirdimm. Nasılsınız? Ben çok kötü hastayım :(
Keyifli okumalar♡
Multideki müzikle dinleyebilirsiniz.
----- ---- ------
"Hayat treninde bize cam kenarı düşmüştü. Ama ben onun güzelliğinden manzarayı izleyemedim..."
Hani derler ya 'zaman işte şu an dursa hiç sesimi çıkarmam' işte bende şu an o durumdaydım. Onunla beraber ne kadar süre o yangın merdiveninde oturduk bilmiyorum ama hiç bıkmadan konuşmuştuk ve ben sıkılmadan dinlemiştim. Şu an ise merdivene oturmuş sırtımızı duvara dayamış manzarayı izliyorduk. Benim elimde kahve vardı ama o maskesinin ardına saklanmış ve istemediğini belirtmişti. Kim olduğunu çok merak ediyor ama sormaya da çekiniyordum. Yandan ona baktığımda kusursuz profili dikkat çekiyordu. Maskesi onu bozmuyor tam tersi daha da harika yapıyordu. Karanlıkların adamı karanlığa aşıktı.
"Şu yıldızı görüyor musun?" Dedi bana eliyle ayın hemen yanındaki yıldızı gösterirken. Bana döndü ve bakmaya başladığında dediği yere tekrar bakarken cevapladım onu.
"Evet görüyorum." Sesimde ufak bir merak ve diyeceklerine karşı bir heyecan vardı. Gösterdiği yere bakışlarını çevirip sorumu cevaplamaya başladı.
"O yıldız benim küçüklüğümden beri yanımdaydı. Ordan nasıl yanında deme ama. İsmini 'serçe' koymuştuk biriyle. Ne zaman kötü hissetsem ona bakardım." Neden serçe koyduklarını merak etmiştim. Hem kimdi o biri?
"Neden serçe?" Bana döndü ve rüzgarda dağılan saçlarını eliyle düzeltti.
"Serçeler ağladıklarında ölüyorlar. Küçükken hep pencereden baktığımda parkta bir kız görürdüm ağlarken. Merak etsem de çocukluk utangaçlığıyla gitmezdim yanına. Bir süre hep gelip salıncaklarda oturup ağladı ve ben en sonunda dayanamayıp gitmiştim yanına. Hava böyle soğuk. Parka gittiğimde hala aynı yerinde oturup ağlıyordu. Diğer salıncağa da ben oturdum ve beni farketmesini bekledim. Öyle içten ağlıyordu ki farketmedi bile. Sonra dayanamayıp sordum 'neden hep ağlıyorsun?' diye. 'Ailem istemiyor beni' dediğinde ufak kavgalardan sanmıştım ama anlattığı olay hiç de öyle değildi. Biz böyle konuşurken hava yavaş yavaş kararıyordu ama yıldızlar belli olmuştu. O gece benim her gün baktığım yıldızı o kızla paylaştım ve ismini serçe koydum." Dedikleri derinden etkilemişti. Küçük bir kızı bir aile niye istemeyebilir ki? Istemiyorsa da bunu çocuğun yüzüne söylemek ne kadar doğruydu?
"Peki sonra o kıza ne oldu?"
"O günden sonra bir kere gördüm onu. Ama bu sefer ağlamıyordu ve bana veda etmek için geldiğini söyledi. Veda etti gitti bir daha da görmedim." Kızı merak etmiştim ama sanki daha detayına girmek istemiyor gibiydi. Bende oluruna bıraktım ve yıldızlara bakmaya devam ettim. O da bir daha bir şey anlatmadı ve benle birlikte izlemeyi sürdürdü. Derler ki kiminle yıldızları seyrederken yıldız kayarsa o senin kaderindir. Şu an yıldız kaysa olmaz mı?
"Sen kaç yaşındaydın Bora?" Diye bir soru attım ortaya. Maksat tanımak onu ama kim olduğunu değil içini tanımak istiyordum. Kalbi güzelse yüz güzelliğinin ne önemi var ki? Bir süre bekledim ama cevap gelmedi. Onun tarafına doğru döndüğümde ufak bir şok yaşadım. Çünkü uyuyakalmıştı. İstesem şu an ona bakabilirdim kim olduğuna ama bakmayacaktım. Kendi istediğinde karşıma çıkmasını istiyordum. Bu yüzden sadece uyuyuşunu izledim. Çekik gece gözlerini uzun kirpikleri gölgeliyor, saçları rüzgarda savruluyordu. Hava soğuktu biraz ve içimden bugün belimin ve boynumun ağrıyacağını bilsem de yanında uyumak istedim. Merdivenlerden kalkıp odaya geçtim ve dolaptan bir battaniye alıp tekrar aynı yerime kuruldum. Üstümü örtüp sessizce Bora'nın da üstünü örttüm ve duvara yaslanıp gözlerimi kapadım. Son hatırladığım kafamın bir omuza düşüşü oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanus Karası
Teen FictionBir kız düşünün...ablasını cinayete kurban edilen. Kahramanı olan ablasının öldüğünü öğrenen bir kız düşünün. Hayatının yalandan ibaret olduğunu öğrenen bir kız düşünün. Düşündünüz mü? Bu kız Ece Göksun...nam-i değer Okyanus Gözlü Kız. Bir adam düş...