"Nereye gidiyoruz?"
Arabayı kullanırken Felix'e dönüp kısa bir bakış attı Chan. Önüne döndüğünde gülümsüyordu "Yemeğe gidiyoruz"
Kaşları çatıldı Felix'in. Bakışları önlerinden geçip giden binalar ve üstlerindeki ışıklı tablolarda gezinirken "Diğerlerini niye beklemedik ki?" diye sordu. Incheon'a geldiklerinden beri her gün bütün ekip birlikte yemek yemişti
"Bugün sadece ikimiz varız"
"Sadece ikimiz mi yiyeceğiz? Baş başa?"
Felix şaşırarak sorunca direksiyonu tutan elini sıkılaștırdı Chan. Kaçamak bir bakış atıp "Sorun olur mu?" dedi
"Hayır ama sadece ikimiz varsak niye başka yere gidiyoruz ki? Otele yakın bir sürü güzel restoran var"
"Sahilde güzel bir yer olduğundan bahsetmiști bir arkadaşım. Uzun zamandır gitmek istiyordum"
Felix anlayarak başını salladı ve "Tamam o zaman" dedi
"Sorun olur mu? İstersen geri dönebiliriz"
"Hayır, sorun yok"
Felix Chan ile bağını kesip tekrar etrafını seyretmeye başlayınca daha çok gerildi Chan. Belki de yola çıkmadan önce fikrini sorsaydı daha iyi olurdu, şu anda Felix'i kendi istekleri doğrultusunda zorla bir yere götürüyor gibiydi. Hatta gibi değil direkt öyleydi
Daha çok streslenirken kendisine gelmeye çalışarak yola odaklandı. Sahile aşırı uzak değillerdi ama haftasonu olduğu ve akşam olduğu için herkes dışarı çıkmıştı. Ayrıca bugün özel bir binanın açılışına özel havaifişek gösterisi bile vardı. Trafiğin yoğun olması şaşılacak bir şey değildi
Sahile sonunda ulaştıklarında kıyı boyunca o restoranı aradı Chan. Görüş açısına girince arabayı hemen otoparkına çekti. Felix'le birlikte arabadan inip içeri geçtiler. Çoktan rezervasyon yaptırdığı için doğruca masalarına yönlendirdi onları garson
Cam kenarındaki masaya geçer geçmez gülümseyerek etrafını süzdü Felix. Camdan duvar doğruca okyanusa bakıyordu ve karşıdaki ışıklandırma dolu köprü aklınıza gelebilecek her renge sırasıyla bürünüyordu. Restoranın içi sonbahar temasıyla dizayn edilmişti, masaların üstündeki camın altında kurumuş yapraklar vardı. Koltuklar krem rengi ve pofuduktu ve restoranın ortasında bir şömine bile vardı
Felix etrafına gülümseyerek bakarken yanlarına garson geldi. Hızlıca sipariş verip birbirlerine döndüler
"Güzelmiş"
"Değil mi?"
Başıyla onayladıktan sonra "Burayı kim önerdi?" diye sordu Felix
"Woojin" etrafına hasretle bakarken "Bizi sürekli buraya getirmek istediğiyle ilgili şeyler söylerdi ama hiç fırsatımız olmadı"
Bir anda sessizleşti Felix. Ne zaman Woojin'in konusu açılsa gergin hissediyordu
Woojin cidden iyi bir yarışçı ve copilottu ve Felix onun yerini doldurabileceğini bir kere bile düşünmemiști. Minho'nun ilk zamanlarda onun varlığını bile reddedișini normal karşılamıştı bu yüzden. Kendisini her açıdan yetersiz hissediyordu ve daha o kendisini kabullenemezken Minho'nun istememesi olağandı
Gülümsemeye çalıştı Chan. Eski meseleleri açıp ortamı germeye gerek yoktu
Birden "Minho'yu kaç yıldır tanıyorsun?" diye bir soru yöneltti Felix. Meraklı görünüyordu
Ensesini kaşırken "12?" dedi Chan "Sanırım 15 yaşında tanışmıştık"
"O zamanlar nasıldı?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Go Live [Minsung]
FanfictionParalar, altınlar, kadınlar ve düşünebileceğiniz her şey... Yarışçı Lee Minho istediği her şeye sahip olmasına rağmen kendisini sokak yarışlarındaki tutkuya karşı zapt edemiyordu Aynı şekilde memur Han Jisung'a da Minsung, ChanLix, SeungIn, ChangJin