"Rahat ol"
Eşinin elini sıkarken yavaşça okşadı Jisung. Önündeki binaya endişeli gözlerle bakıyordu Minho çünkü daha önce böyle bir şey yapacağını hiç düşünmemiști. Geçen yıl ki haline çıkıp birisi Jisung ile evlenip çocuk evlat edineceğini söylese saatlerce oturup kahkaha atardı.
Ama şu an gerçek oluyordu işte. Jisung ile evlenmiști ve şu an bir yetimhanenin önünde dikiliyorlardı.
Tuhaf olansa Minho'nun çocuklardan nefret ediyor oluşuydu. O hiç anlașamazdı ki çocuklarla.
Hiç değilse bebek olmayacak diye şükretti. Gecenin bir yarısı uyanmak zorunda kalmayacaktı veya saatlerce çocuğun ağlamayı bırakması için çabalayıp sinir krizlerine girmeyecekti.
Ama yine de gergindi. İyi bir baba olacağını düşünmüyordu. Jisung cana yakın ve çocukları çok seven birisiyken Minho büyük ihtimal çocukların korkup kaçacağı tip olurdu.
İçinde bir huzursuzluk da vardı elbetteki. Çocukları sevmezdi ancak yetimhane anlayışı hoşuna gitmiyordu, çocuk pazarlama merkezi gibiydi. İçeri girip beğendikleri bir çocuğu seçeceklerdi, sanki mal alıyormuș gibi.
Olumlu yönden bakmaya çalışarak bir çocuğun yuva kazanacağını düşünmeye çalıştı. İçeriye giren Jisung'u takip etti usulca.
Üst kata çıkar çıkmaz çocuk cıvıltıları doldurdu kulaklarını. Her yaştan çocuk oradan oraya koşuştururken Jisung gülümsemeye başlamıştı bile. Yanlarına gelen görevli kadınla konuştu çabucak. Kenarda durup elleri ceplerinde bekledi Minho, çocuklarda gezdirdi gözlerini. İşi bitince yanına gelip kolunu tutmuștu Jisung.
"Çocuklarla konuşup kaynașmaya çalış, sohbet et. Anlașabileceğini düşündüğün olursa üstüne git, belki o da seni sever"
Ensesini kaşıyıp endişeli gözlerle çocuklara baktı Minho. "Tamam" derken endişesi sesine yansımıștı. Omuzlarından tutup "Rahat ol" dedi Jisung "Sadece çocuklar"
Tabi söylemesi kolaydı.
"Aklına yatan olursa beni çağırırsın" Jisung yanından ayrılıp çocuk grubuna daldı direkt. Heyecanla sohbet etmeye ve çocuklarla oyunlar oynamaya başladı, bu onun için terapi gibiydi.
Nereden başlaması gerektiğini bile bilmiyordu Minho. Yanından koşarak geçen iki çocuğa baktı. Çığlık atarak gitmişlerdi.
Gürültülüydüler.
Evcilik oynayan iki kıza baktı. Birisi sinirle "O benim" diye bağırınca yüzünü çevirdi Minho.
Mızıkçı.
Duvarları gizlice boyayan bir kız ile kızın suyuna meyve suyu katan erkeğe baktı. Vazgeçti.
Yaramazlardı.
Minho için her çocuğa yapıştırılabilecek bir etiket vardı. Yaptığı yanlıştı ama yıkamadığı ön yargıları insanları oldukları gibi kabullenmek yerine bir kalıba sokmaya çalışmasına sebep oluyordu. Çocukları daha doğrusu, yetişkinleri çoğu zaman takmıyordu.
Minho için kabul edilebilir sadece bir etiket vardı.
Televizyonun önünde tek başına oturan bir çocuğa dikkat etti. Kaşları çatılırken ona doğru adımladı.
Ralli seyrediyordu.
Hayır, tuhaf olan bunu seyretmesi değildi. Erkek çocukları bu tür şeylere daha ilgili olabiliyordu zaten ama tuhaf olan şey çocuğun elinde Minho'nun yarış arabasının oyuncağı ile televizyondan Minho'nun yarışını izliyor olmasıydı. Geçen senenin Kore Kupasını seyrediyordu ve gözleri parlarken kendisini kasmıştı. Minho'nun etapları geçişini tedirginlik ve hayranlıkla seyrediyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Go Live [Minsung]
FanfictionParalar, altınlar, kadınlar ve düşünebileceğiniz her şey... Yarışçı Lee Minho istediği her şeye sahip olmasına rağmen kendisini sokak yarışlarındaki tutkuya karşı zapt edemiyordu Aynı şekilde memur Han Jisung'a da Minsung, ChanLix, SeungIn, ChangJin