thomas daniel – lovely
+
“Beş mi? Hadi ama sadece beşinci seviye mi?”
Genç kadının çekingen bir tavırla yuvarlak içine aldığı sayıya baktığında elinde olmadan sitem etti Jae Bum. Onu buraya getirmesinin bir amacı vardı. Yeo Reum bu amaca ihanet ediyordu.
Kadın kalemin kapağını kapatıp sipariş kağıdını Jae Bum’unkinin üzerine koyarken hafifçe boğazını temizledi.
“Acıya pek dayanıklı değilim. Bu benim sınırım.”
“Bunun amacı da bu. Ben normalde dördüncü ya da beşinci seviye tercih ederim ama bugün tam sekizlik.” dedi ve arkasına yaslandı.
Yeo Reum kafasını iki yana salladı.
“İnan bana dört bile benim için çok acı.”
Peki, der gibi omzunu yukarı kaldırdı. Genç kadınla bir çocuk gibi inatlaşmak istemiyordu. Çocuk gibisin Jae, deniz ürünlü erişteye fazla anlam yüklüyorsun.
Gözleri genç kadının üzerinde gezinmeye başladı. Gözlerinin altına bulaşan rimeli fark ettiğinde gözlerini masada gezdirdi. Bir tane kağıt mendil çekip ona uzattı.
Yeo Reum kağıt mendili alıp ona bir bakış attı.
“İlişkimiz saçma bir hal almaya başladı. Neden sürekli sana rastlıyorum? Beni mi takip ediyorsun?”
Jae Bum genç kadının bunu söylerken ciddi olmadığını kullandığı ses tonundan anlamıştı. Kafasını iki yana sallayıp güldü. Ardından bakışlarını telefonunu çıkarmış ve ön kameradan kendine bakarak makyajını tazeleyen kadına çevirdi. Oldukça tasasız görünüyordu ama son yetmiş iki saat içinde bilmem kaç defa karşısında ağlamıştı.
Jae Bum kadınla ilgili ne biliyordu? Sadece adını ve terk edildiğini. Gülüşüne bile tahammül edemiyorum artık. İnsan bu seviyeye nasıl düşebilir, diye geçirdi içinden. En azından Eun Ha’nın terk edişi daha az travmatikti. Daha fazla yapamam.
Jae Bum, kadının yüzünde bir gülümseme oluştuğunda o gülümsemeyi yüzünden çabucak silme isteğine tanık oluyordu üç gündür. Bunu, karşılaştıklarından beri geçen kırk beş dakika içinde iki kez yapmıştı.
Oysa genç kadın gülünce oldukça güzel oluyordu. Ağız çizgisi ile burnunun sol tarafının birleştiği yerde minik bir gamze oluşuyor, zaten küçük olan gözleri iyice kayboluyordu. Jae Bum kadının gülerken başını hep sola doğru yatırdığını fark etmişti bir de. Bir de sesli bir şekilde güldüğünde -ki kadın onun yanında bir ya da iki defa bu şekilde gülmüştü- zaten yumuşak bir tona sahip sesi güzel bir melodiye dönüşüyordu. Bir insan bu gülüşe nasıl tahammül edemeyebilir ki? Eun Ha da onun gülüşüne tahammül edemiyor olabilir miydi? Eun Ha, ona hep gülünce yüzünün aldığı şekli sevdiğini söylerdi.
Genç kadın telefonunu masaya bırakıp da bakışlarını yakalayınca Jae Bum suç üstü yakalanmış gibi hissetti ve belirgin bir bocalama ile bakışlarını kağıt mendil kutusunun arkasına sıkıştırılmış kampanya kağıdına çevirdi.
“Keşke bugün olsaydı.” dedi, kağıdı oradan çekip Yeo Reum’a gösterirken. “Sınırsız soju.”
“Ah hayır,” dedi Yeo Reum kafasını iki yana sallarken. “Yarın önemli bir sunumum var. Akşamda kalma olmak iyi bir izlenim yaratmaz.”
Sunum. Nedense bir fırsat yakalamış gibi heyecanlandı.
“Ne iş yapıyorsun?” diye sordu.
“Bir reklam ajansında art direktör olarak çalışıyorum.”
Kaşlarını ilgiyle yukarı kaldırdı. Garsonun siparişlerini bırakmasını bekledikten sonra ahşap yemek çubuklarına uzandı. Kağıt ambalajından çıkarıp çubukları birbirinden ayırırken sordu.
“Bir art direktör olarak ne yapıyorsun?”
Genç kadın omuz çekti.
“Hımm.” diye düşündü, önündeki kaseyi karıştırırken. “Diyelim ki bir marka bizimle iletişime geçti. Bir toplantı düzenlenir ve markanın reklam için beklentileri falan öğrenilir.”
Yemek çubuklarına doladığı erişteyi ağzına atmak için ara verdi genç kadın. Zaten kase önüne koyulduğundan beri gözlerini ondan alamıyordu. Jae Bum onun bu yemeğe karşı koyamaz tavrı karşısında gülümsemekten kendini alamadı.
Yeo Reum bir küfür savurup elini ağzına doğru salladı. Ağzındaki lokmasını yuttuktan sonra üzerine bolca su içti.
“Ah çok acı. Her neyse. Sonra ben bir anahtar görsel hazırlarım. Bu markaya sunulur. Marka bunun üzerine görüşlerini belirtir. Eğer kabul edilirse bu sefer asıl tasarıma başlarım.”
“Yani ajansın bel kemiğisin.”
“Hayır. Metin yazarımız ve kreatif direktörümüz bizim bel kemiğimiz..”
“Ama sonuçta ilk fikir senin tarafından ortaya koyuluyor?"
Yeo Reum ağzındakini çiğnerken dolu gözlerini Jae Bum’a çevirdi ve kafasını iki yana salladı. Yutkundu ve konuştu.
“Hayır, genelde müşteri toplantısında karar verilir.”
Ah, diye düşündü Jae Bum, olması gerekenden fazla alçakgönüllü.
“Neden böylesin?”
Yeo Reum yemek çubuklarına doladığı erişteleri ağzına atmak üzereyken durup Jae Bum’a baktı.
“Nasılım?”
“Yaptığın işi önemsizmiş gibi gösteriyorsun.”
“Hayır, öyle yapmıyorum. Bunu bir daha söyleme.”
Jae Bum gözlerini çatılmış kaşlarında ve kırışan burun kemerinde gezdirdi. Yanlış bir şey mi söylemişti? Omuz çekti ve gözlerini önündeki kaseye çevirdi. Neredeyse yemeyi unutacaktı.
“Bugün ne oldu?” diye sordu. İçten içe biraz önceki tepkiyi göreceğinden çekiniyordu.
“Bütün iş arkadaşlarım onu terk ettiğimi öğrendi.”
“Ne? Onu sen terk etmedin.”
“Annesi bugün ajansa geldi ve herkesin içinde bana oğlunu nasıl terk ettiğimi sordu. Madem evlenmek istemiyormuşum neden oğlunun dört yılını harcamışım.”
Genç kadın boşta olan elini sertçe masaya vurduğunda Jae Bum, sanki o el kendine aitmiş gibi avuç içindeki yanmayı hissetti. Elini istemsizce pantolonuna sürttü.
“Evlenmek istemeyen ben son bir aydır bütün yoğunluğuma rağmen gelinlik modelleri bakıyordum!”
Kadının öfkeyle parlayan gözlerine baktı. Onu ilk kez böyle görüyordu. Yüz hatları kasılmış, dolgun dudakları bir çizgi halini almıştı.
“Oğlunun dört yılını harcamışım. Nasıl geçen dört yılı harcanmış olarak görebiliyor?”
Biraz önceki öfkesi söndü ve bıkkınlıkla soluyarak bir karidesi ağzına attı.
Acılı deniz eriştesi ona iyi gelmiş olmalı, diye düşündü Jae Bum. Kadın ilk kez içmek ve ağlamak dışında bir şey yapıyordu. Onunla konuşuyordu.
“Şerefsiz. Piç herif. Onu bir görsem...” diye başladı kadın. Ancak sonunu getiremedi.
“Onu bir görsen?” diye üsteledi.
Kadın omuz çekti. Olduğu yerde küçüldü yine. Mırıldandı.
“Onu bir daha görmeye cesaretim yok.”
+
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stopline | Jae Bum
Fanfiction"Yah! Ölmek mi istiyorsun?" Genç adam arkasını dönüp gitmek üzereyken duyduğu bu soru üzerine elindeki bir çift boks eldivenini yerdeki su birikintisine fırlatıp iki adım ötedeki genç kadına yürüdü. Ellerini kadının yanaklarına yerleştirdi ve yüzün...