london grammer - hey now
+
Telefon sesiyle uyandı ertesi gün. Üzerinde hala dün akşam Jae Bum'la dışarı çıkarken giydiği kıyafetleri vardı. Çantası bile hala çapraz bir şekilde omzunda asılıydı. Yatağın içinde doğruldu. Ayaklarını yataktan sarkıttı ve işaret parmaklarının eklemleri ile gözlerini ovaladı. Gözlerinin etrafını ve parmak eklemlerini siyaha boyandı.
Çalan telefonu duymazdan gelip çantasını çıkardı, yatağın üstüne bıraktı ve ayağa kalkıp banyoya yürüdü. Üzerindeki kıyafetleri çıkarıp kirli sepetine attı. Saçlarını bozup tepesinde topuz yaptı ve kaküllerine bigudi taktı. Makyajını temizledi, yüzünü yıkayıp nemlendirdi ve odasına geri döndü. Üzerine dolaptan eline geçirdiği oversize tişörtü geçirdi. Çantasının içinden telefonunu aldı ve mutfağa ilerledi.
Kendine kakaolu – tarçınlı yulaf ezmesi ile soğuk kahve hazırlayıp onları oturma odasına taşıdı. Koltuğun köşesine yerleşti ve televizyonu açıp Netflix’e girdi. Sherlock’tan rastgele bir bölüm açıp izlemeye başladı.
Yulaf ezmesini bitirmiş, kahvesinin sol yudumunu almış ve izlediği bölümün son dakikalarına yaklaşmıştı, telefonu tekrar çaldığında. Elinde tuttuğu boş bardağı koltuktaki boş kasenin içine bırakıp telefonuna uzandı ve ekrana baktı. Hye Ran arıyordu. Cevapladı.
“Günaydın.”
“Bu kadar geç cevap vermenin altında bir şeyler aramalı mıyım?” diye sorduğunda birkaç saat önce uyanmasına neden olan aramanın sahibinin de o olduğunu anladı.
İmasına karşılık gözlerini devirdi.
“Hayır Hye Ran. Sadece geç uyandım.” diye yalan söyledi.
Telefonun diğer ucundaki oflamayı duymazdan gelip koltuğun üzerinde iç içe duran kase ile bardağı alıp mutfağa ilerledi ve evyenin içine bıraktı. Dolaptan başka bir bardak alıp içine biraz daha kahve doldurdu. Bar taburesine tırmanıp masaya oturdu ve dirseklerini masaya dayadı.
“Ee nasıl geçti dün akşam?"
“Güzeldi.” diye cevapladı, tek kelimeyle. Ne ekleyebilirdi bilmiyordu. Güzeldi işte. Başından sonuna.
“Hımm... Bu kadar mı? Güzeldi.” dedi, onu taklit ederek.
“Jung-gu’da bir kafede yemeğe gittik. Sonra bir bara girdik. Konuştuk. Dans ettik. Yürüdük. Sonra beni eve bıraktı. Bu kadar.”
“Bu kadar mı?”
“Ne bekliyordun Hye Ran?”
“Öpüşmenin devamını.” dedi ve kıkırdadı.
“Hye Ran!”
“Takılıyorum.”
Yeo Reum kahvesinden bir yudum almadan önce gülümsedi.
“Reum-ie.”
“Hımm?”
“Ondan hoşlanıyor musun?”
Yeo Reum elindeki bardağı masaya bırakıp yanağını eline dayadı.
“Onu düşündüğümde midem kıpır kıpır oluyor. Onun yanındayken rahat hissediyorum. Ve...”
“Ve?”
“Birileri benimle gerçekten ilgileniyor gibi hissediyorum.”
Bir anda sustu.
“Neden bunları şimdi konuşuyoruz? Akşam gelmiyor musun?”
“Imm. O konuda...”
“Gelmiyorsun?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stopline | Jae Bum
Fanfiction"Yah! Ölmek mi istiyorsun?" Genç adam arkasını dönüp gitmek üzereyken duyduğu bu soru üzerine elindeki bir çift boks eldivenini yerdeki su birikintisine fırlatıp iki adım ötedeki genç kadına yürüdü. Ellerini kadının yanaklarına yerleştirdi ve yüzün...