xv.

344 43 19
                                    

evighet - bibo no aozora

+

“Bana neden kızgın değilsin?” diye sordu Jae Bum, ızgaranın üzerindeki et parçasını pilav kasesinin üzerine bırakırken.

O sabah dokuzu geçerken komodinin üzerindeki telefonunun titreşim sesiyle uyanmıştı Jae Bum. El yordamıyla bulduğu telefonunu kapatıp uykusuna kaldığı yerden devam etmek üzereyken telefon ekranında beliren ismi gördüğünde birden ayılmıştı. Arayan Yeo Reum’dı. Ona yardımlarının karşılığı olarak bir akşam yemeği teklif ediyordu. Karşılık için yapmadım, dediğinde Yeo Reum neredeyse şakıyarak o halde bunu geçen iki seferin telafisi olarak görmesini söylemişti.

Artık daha fazla uykulu hissetmediği için uyuyamamış ve günün geri kalanını panik halinde geçirmişti. Sık sık kendisine şunu hatırlatması gerekmişti.

Bu bir randevu değil.

“Sanırım...” diye başladı Yeo Reum, sojusundan bir yudum aldıktan sonra. “...bir başkasına daha öfkeli hissedemeyecek kadar yorgun hissediyorum.”

Buna karşılık diyecek bir şey bulamadı ve bakışlarını içinde oturdukları yemek çadırında gezdirdi. Bakışları biraz ilerideki çifti buldu. Bir şey kutluyor gibi görünüyorlardı. Bu birden tam da o masadaki bir anıyı getirdi aklına. Yarı ağır sıkletteki ilk şampiyonluğunun ardından Eun Ha ile tam da o masada oturmuşlardı. Onun bakışlarında da aynı gurur ifadesi vardı. Her şey tam olarak ne zaman tersine dönmüştü? O günden sonra mı? Jae Bum başını iki yana sallayıp düşüncelerinden sıyrıldı. Bakışlarını karşısındaki kadına çevirdi.

Saçlarının sol tarafını inci işlemeli bir toka ile tutturmuş, kakülleri yine her zamanki gibi alnında özenle kıvrılmıştı. Elmacık kemikleri, oralarda yoğunlaşan pembelik ile belirginleşmiş ve zaten dolgun olan dudakları sürdüğü kırmızı rujun etkisiyle daha da dolgun ve yumuşak duruyordu. Kendini, nasıl hissettireceğini düşünmekten alamadı. Düşüncelerini fark ettiğinde şaşkınlıkla gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Kadının dudaklarına bakmayı kes Jae Bum. Biraz önce dudaklarının dudaklarında nasıl hissettireceğini mi düşünmüştü? Başını iki yana salladı.

“Merak.” dedi, kendi kendine. “Sadece merak ettim.”

Düşünmek ve merak etmek farklı kavramlardı, öyle değil mi?

“Neyi?”

Şaşkınlıkla Yeo Reum’a baktı. Kadının kaşları hafifçe çatılmıştı.

“Hımm?”

“Merak. Sadece merak ettim. İşte böyle söyledin. Neyi merak ettin?”

Dilini kuruyan dudaklarında gezdirip boğazını temizledi.

“Şuradaki çiftin neyi kutladığını merak ettim.” dedi. Yalan söylemiyordu. Düşünceleri onun dudaklarını bulmadan saniyeler önce merak ettiği buydu.

“Hımm,” dedi, Yeo Reum o tarafa dönerken. Bir süre çifti izledikten sonra, çifti izlerken yüzünde beliren gülümsemeyi hemen silerek Jae Bum’a döndü ve tahmin etmekten çok bildiği bir olaydan bahseder gibi bir edayla konuştu. “Adamın kıyafetine ve kadının gözlerindeki gurura bakılırsa bu bir terfi kutlaması olabilir.”

Jae Bum, cümlesinin sonuna doğru Yeo Reum’ın ses tonundaki değişimi fark etti. Çiftin bu anının -ya da biraz önce yüzüne yerleşen hafif gülümsemenin- ona o piçle olan anını hatırlattığına bahse girebilirdi. Kendine okkalı bir küfür savurdu içinden. Kadını üzmekten başka ne işe yarıyordu? Izgaranın köşesine asılı maşaya uzandı.

Stopline | Jae BumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin