xix.

307 41 17
                                    

mstfz - tell me about your world

+

Sabaha karşı daldığı uykusundan birkaç saat sonra uyandı Jae Bum. Bedeni yorgundu; ancak beyni daha fazla uykuyu kabul etmiyordu. Diğer yanına döndüğünde gözleri köşe takımının diğer tarafında uyuyan Yeo Reum’ı buldu. Oysa onun birkaç saat önce yatağına gittiğini anımsıyordu Jae Bum. Neden buraya geri dönmüştü? Yavaşça doğrulup onu izlemeye devam etti. Yine o geceki gibi cenin pozisyonu almış, ellerini yanağının altında birleştirmişti. Dudakları hafif aralık duruyor, aralık dudaklarından çıkan hırıltı, oturma odasının sessizliğini kırarak ona ulaşıyordu. Bütün dikkatini o eşsiz tınıya verdiğinde gitgide kulaklarını doldurduğunu hissetti. Bundan keyif aldı. Gözlerini kapattı ve kendini tamamen o tınıya bıraktı.

“Günaydın.”

Uyku sersemliği akan bakışlarını mutfaktan gelen sesin sahibine çevirdi. Yeo Reum üst üste yığdığı pankekleri bar masasının üstüne taşıyordu. Bu görüntünün ardından pankeklerin kokusunu algıladığında midesinin guruldamaya başladığını duydu. Telefonunu eline alıp saate baktığında gözleri hayretle büyüdü. On ikiye geliyordu. O kadar uyumuş muydu?

Bacaklarındaki örtüyü itip ayağa kalkarken “Günaydın,” diye mırıldandı. Örtüyü katlayıp yastığın üzerine bıraktı ve banyoya doğru ilerlerken ona banyoyu kullanıp kullanamayacağını sordu.

Mutfağa geri döndüğünde Yeo Reum masaya çoktan oturmuştu. Dirseklerini masaya dayamış telefonuyla ilgileniyordu. Jae Bum masaya doğru ilerlerken boğazını hafifçe temizleyerek orada olduğunu haber verdi. Yeo Reum telefonu elinden bırakıp yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Bir. İki. Ü-... Dudaklarında oluştuktan sonra orada üç saniye bile tutunamayan bir gülümseme... Bunu istemsiz mi yapıyordu? Yoksa hala her gülümsediğinde o sözü hatırlayarak kendini mi düzeltiyordu?

“Hadi. Biraz daha soğumadan ye.” dedi Yeo Reum, Jae Bum karşısına oturduğunda. “Nasıl sevdiğini bilmediğim için şurup dökmedim. Ah, bir de kahve yaptım. Ama eğer sevmiyorsan çay yapabilirim.”

Jae Bum hafifçe gülümsedi.

“Sade severim. Fazla tatlı şeylerden pek hoşlanmam ve kahve iyi, teşekkür ederim.”

“Ah. İsabet olmuş. Afiyet olsun.” diye şakıdı Yeo Reum, üzerine bolca şurup ilave ettiği pankekinden kestiği koca parçayı ağzına atarken.

Jae Bum, kadının geçen hafta beraber yedikleri öğle yemeğinde de seçimini tatlı bir sandviçten yana kullandığını anımsayarak onun tatlıları sevdiğine karar verdi. Dudakları istemsizce yukarı kıvrıldı.

Bakışlarını önüne indirip pankek yığınından bir parça kesti ve ağzına attı. Gece aklından geçen düşünce onu bir kez daha yokladı. Kadın yemek yapma konusunda gerçekten başarılıydı.

“Yemek yapmayı seviyor musun?” diye sordu.

Genç kadın ağzındaki lokmasını çiğnerken başını salladı.

“Üniversite yıllarında sevdiğimi fark ettim. Mutfakta zaman geçirmeyi seviyorum. Benim için rahatlatıcı bir yanı var.”

Sonra bakışlarını ona çevirip sordu.

“Sen? Sen sever misin?”

“Hımm. Galiba. Ama yemek yapmak için fazla üşengeç biriyim.”

“Anladım.” dedi Yeo Reum, kahvesinden bir yudum almadan önce başını sallarken.

“Bugün nasıl hissediyorsun?” diye sordu Yeo Reum, kahvaltının ardından koltuğa oturduklarında.

Stopline | Jae BumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin