lee moon sae - memory
+
“Yani onunla randevuya çıkıyorsun?”
Yeo Reum gözlerini devirdi.
“Bunun bir randevu olduğundan emin değilim Hye Ran.”
“Adamla öpüştün ve o da seni yemeğe davet etti ama sen bunun bir randevu olduğunu düşünmüyorsun öyle mi? Bazen fazla saf olduğunu düşünüyorum Yeo Reum. Ve dengesiz.”
Ah, ne kadar saf olduğumu tahmin edemezsin, diye geçirdi içinden. Ona iki gece önce öğrendiği şeyi hala söylememişti. Bu tuhaftı. Telefonun diğer ucundaki kişi onun ömrü boyunca en yakın olduğu kişiydi. Aynı hastanede, aynı gün, aynı saatte doğmuş iki bebek olarak yolları daha sonra aynı mahallede kesişmişti. O zamandan beri hiç ayrılmamışlardı. Dünya yüzeyinde kendine en yakın hissettiği kişi oydu. Onunla ilgili her şeyi bilen kişiydi. Her şeyi ona anlatabilirdi ama yine de son zamanlarda yaşadığı olayları ona anlatırken pek de rahat hissedemiyordu. Bir yabancıya anlatmak her zaman daha kolaydır.
“Belki de öyleyimdir.”
“Bu ses tonu da ne şimdi?”
Hye Ran’ın kaşlarının çatıldığını tahmin edebiliyordu Yeo Reum.
“İyisin değil mi?”
“İyiyim. Şimdi kapatmalıyım, ajansa geçeceğim.”
“Tamam. İyi günler. Yarın sendeyim.”
Ağzını açamadan aramanın sonlandığını bildiren o sesi duydu. Yarın bende mi? İç geçirip bitiremediği kahvesi ile çantasını alıp kafeden ayrıldı ve yavaş adımlarla ajansa doğru yürümeye başladı.
Ajanstan çıktığında saat beşe geliyordu. Jae Bum onu almaya gelmeden önce hazır olmak için üç saati vardı. Otobüs durağına yürüdü.
Eve geldiğinde hemen üstündekileri çıkarıp kendini banyoya attı. Bornozuna sarılı halde odasına geri dönüp makyaj masasına oturdu ve işe saçlarını kurutmakla başladı.
İnce, kuyruklu bir eyeliner, maskara, pembe allık ve kırmızı rujdan oluşan makyajını tamamladı. Saçlarının bir kısmını tepeden topladı. Saçlarının uçlarına maşayla doğal dalgalar verdi. Kaküllerindeki bigudiyi çıkarıp düzeltti. Kulaklarına birer inci küpe ile boynuna aralıklarla küçük inciler dizilmiş kolyesini taktı.
Ayağa kalkıp dolabına ilerledi. Bugün işteyken zihninin arka planında oluşturduğu kombini çıkardı: beyaz sayen kumaş üzerine küçük kırmızı çiçek desenleri olan kare yakalı, balon kollu crop bir bluz ile, koyu mavi bir boyfriend jean. Hemen giyindi. Küçük beyaz çantasına biraz nakit para ile kartını ve kimliğini koydu.
Oturma odasına geçtiğinde sekize tam on altı dakika vardı. Koltuğa oturup biraz telefonunda takılmaya karar verdi. Birkaç dakika henüz geçmişti ki telefonu bildirimle titredi.
Kimden: Jae Bum
“Aşağıdayım. Hazır değilsen acele etme.”
Dudakları geniş bir gülümseme ile kırıldı. Bir ileti girmek için dokundu.
Kime: Jae Bum
“Hazırım, geliyorum.”
Kırmızı alçak topuklu ayakkabılarını giyip evden çıktı.
Arabanın kaputuna yaslanmış, kollarını önünde birleştirmiş bir şekilde gözlerini ayağındaki beyaz converselerine dikmiş bekliyordu. Siyah bir jean ile beyaz bir tişört giyiyordu. Tişörtünün önünün bir kısmını içine atmıştı. Nemli görünen saçlarını geri yatırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stopline | Jae Bum
Fanfiction"Yah! Ölmek mi istiyorsun?" Genç adam arkasını dönüp gitmek üzereyken duyduğu bu soru üzerine elindeki bir çift boks eldivenini yerdeki su birikintisine fırlatıp iki adım ötedeki genç kadına yürüdü. Ellerini kadının yanaklarına yerleştirdi ve yüzün...