just big hills - sick of this
+
“Jae Bum?”
Jae Bum bakışlarını kaldırıp Yeo Reum’a baktığında kaşları endişeyle çatıldı. Kalkmaya yeltendi; ancak Yeo Reum dalgın bir tavırla yanına oturunca vazgeçip ona döndü. Kadının ağladığını anlamak için medyum olmaya gerek yoktu. Yüzü onu bütünüyle ele veriyordu. Buna neden olanın kendisi olduğu gerçeği yüzüne çarptığında nefes alamadığını hissetti Jae Bum. Şimdi çenesini dağıttığı o piçten ne farkı vardı? Ona bu şekilde davranmaya hakkı yoktu. Onu izlemesine izin verdiği anda böyle olacağını zaten bilmiyor muydu? Kadın ısrarla sorun olup olmayacağını sorduğunda "Evet Yeo Reum, gelmeni istemiyorum," diyebilseydi... Artık bunun bir önemi yok. Olan oldu.
“Özür dilerim.” diye mırıldandı.
“Sorun değil,” dedi genç kadın ona bakmadan. Bakışları bira kutunun açma halkası ile oynayan parmaklarındaydı. Halkayı koparıp biradan bir yudum aldıktan sonra devam etti. “Anlayabiliyorum, gerçekten. Ben kim oluyorum ki sana karışıyorum. Haklısın.”
Eğer kadının ses tonunu duymamış olsaydı onu iğnelediğini düşünürdü. Ama öyle değildi, hayır. Kadın doğrudan doğruya bunu söylemek istiyordu. Ben kim oluyorum ki sana karışıyorum. Ona böyle mi hissettirmişti? Peki o, Yeo Reum’ı aslında ne olarak görüyordu?
“Arkadaşımsın.”
Genç kadın birasından bir yudum almak üzere kutuyu dudaklarına kaldırırken durup ona baktı. Bakışları boştu.
“Hımm?”
“Arkadaşımsın Yeo Reum. Ben kim oluyorum ki, diye düşünemezsin. Benim arkadaşımsın.”
Yeo Reum ona bakmaya devam etti. Sonra yutkunarak bakışlarını önüne düşerken bira kutusunu da kucağına indirdi.
“Özür dilerim, gerçekten. Ben... Artık çevremdeki herkesten bu sözleri duyuyorum," diye devam etti, Jae Bum biraz alçak bir sesle.
Yeo Reum yeniden bakışlarını ona çevirdi. Bu kez bakışlarında onunla tanıştığından beri gördüğü ifadenin yeniden belirdiğini fark etti. Kadının yanında iyi hissetmesini sağlayan ifade buydu işte. Seni dinliyorum. Onun gözlerinde yargıcı görmüyordu. Şimdi fark ediyordu ki birkaç saat önce ona sorular sorarken bile gözleriyle onu yargılamıyordu. Bunu doğal bir şekilde, içten bir merakla yapmıştı. Belirgin bir endişe ile. Senin için endişeleniyorum.
“Anlıyorum.” dedi, genç kadın bakışlarını yeniden kucağına indirirken.
Elbette anlıyorsun, diye geçirdi içinden Jae Bum.
Yeo Reum iç geçirip ayağa kalktı ve bir elini ona uzattı. Jae Bum kadının elini tutup ayağa kalktı. Kadın elini bırakmadı. Onu dairesine çekti. Diğer eliyle şifreyi girip kapıyı açtı. Yedi. Dört. Sekiz. Sekiz. Bir. Altı.
Ayakkabılarını çıkarıp çantasını yere bıraktı. Yeo Reum’ın peşinden oturma odasına ilerledi. Koltuğa aralarında biraz mesafe bırakarak oturdular. Birkaç dakikalık sessizliğin ardından Yeo Reum ayağa kalktı ve yanından ayrıldı. Bu gerginliğinin en üst safhaya ulaşmasına neden oldu.
Ona sonsuzluk gibi gelen bir sürenin ardından Yeo Reum, üzerinde içine iki Yeo Reum daha alabilecek beyaz oversize bir tişört ve şort ile geri döndü. Saçlarını ensesinde toplamış, makyajını temizlemişti. Elinde bir ilk yardım çantası tuttuğunu fark etti.
“Eline bakacağım.”
Direnmeden elini ters bir şekilde dizine yerleştirdi. Yeo Reum, yanına oturup çantayı açtı ve içinden makas, iki sargı bezi, tentürdiyot ve bant çıkardı. Ardından elini elinin içine aldı ve sargı bezini kesti. Elini kendi dizlerinin üstüne ters bir şekilde bıraktı. Açılmış yaraya baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stopline | Jae Bum
Fanfiction"Yah! Ölmek mi istiyorsun?" Genç adam arkasını dönüp gitmek üzereyken duyduğu bu soru üzerine elindeki bir çift boks eldivenini yerdeki su birikintisine fırlatıp iki adım ötedeki genç kadına yürüdü. Ellerini kadının yanaklarına yerleştirdi ve yüzün...