xxxii.

295 29 22
                                    

hans zimmer - lost but won

+

“Uyumalısın, yarın işe gideceksin.”

Adamın gözlerinden hareket eden dudaklarına indirdi gözlerini.

“Gitmeyeceğim.” diye fısıldadı ve gözlerini yeniden adamın gözlerine çıkardı. Kaşları akıl karışıklığı çatılmıştı.

“Birkaç saat önce Hyuk-sshi’ye hasta olduğumu ve işe gelemeyeceğimi söyledim. Evden çalışacağım.”

Jae Bum’un gözleri endişeyle yüzünün her noktasını gezinirken elini uzatıp alnına koydu.

“Hasta mısın? Ne-...”

Adamın bu hali karşısında kıkırdadı Yeo Reum. Elini tutup çenesinin altına indirdi ve orada elini tutmaya devam etti.

“Hayır. Sadece yarın yani teorik olarak bugün işe gitmek istemiyorum.”

Bunları söylerken gözlerini Jae Bum’un gözlerinden kaçırdı. Asıl sebebi adamın kendisiydi. Kadının itirafına kayıtsız kalışıydı. Öncesinde kendi kendine ve hatta ona da ondan karşılık bulmanın önemli olmadığını söylese bile gerçekten karşılık bulamamak kötü hissettirmişti. Hasta gibi.

“Anladım.” diye mırıldandı Jae Bum, bedenini bütünüyle ona çevirerek.

Bir süre konuşmadılar. Bu süre içinde göz kapakları git gide ağırlaşıyordu. Ruhu sakinleşiyordu. Bir süre önceye kadar kalbini ele geçirmiş o kocaman sıkıntı da kaybolmuştu. Şimdi uyusa sabaha kadar deliksiz bir uyku çekebilirdi; ancak istemiyordu. Bunun yerine sabaha kadar bu şekilde kalmak istiyordu. Bunu bir rüya gibi değil, bir anı olarak anımsamak istiyordu. Şimdi uyursa uyandığında bunun gerçek olduğundan emin olamayacaktı, gerçek olduğunu bilse bile.

Gözlerini ona çevirdiğinde onun da kendisine baktığını gördü. O da kendisi gibi hissediyor muydu? Kalbini çevreleyen huzur onun kalbine de ulaşabiliyor muydu?

“Gözlerin birazcık uyku için yalvarıyor.” diye mırıldandı, dudağına yerleşmiş küçük bir gülümseme ile.

Omuz çekti Yeo Reum. Elini çenesinin altından çekip parmak uçları ile yüz hatlarında gezinmeye başladı. Böyle bir ana, bir filmde veya bir dizide rastlamış olsaydı bunun çok sıkıcı ve çok ucuz bir sahne olduğunu düşünürdü. Oysa şimdi dünyada böylesine keyifli ve huzurlu vakit geçirebileceği başka bir aktivitenin olmadığını düşünüyordu.

Böyle bir anın kutsallığını neden onunla keşfedemedim?

“Ne oldu?”

Her seferinde nasıl anlayabiliyor?

Onun kolları arasındayken eski nişanlısını düşünmekten utanç duydu.

Başını iki yana salladı. Jae Bum üstelemedi. Elini Yeo Reum’ın saçlarından çekip omzuna ve oradan da beline sürükledi. Kolunu hafifçe beline doladı ve onu kendine çekti. Yeo Reum yüzünü Jae Bum’un göğsüne gömerken ona sarıldı ve elini omzuna yerleştirip kendini ona daha da yaklaştırdı. Oraya iyice yerleşebilmek için kıpırdandı ve kulağını kalbinin üzerine dayadı. Adamın kalp atışları bir ninni gibi onu yavaş yavaş uykuya taşıyabilirdi şimdi.

Sabah gözlerini açtığında karşısında hala uyumakta olan Jae Bum’u bulduğunda dudakları birer gülümseme ile yukarı kıvrıldı. Yüz üstü dönüp yüzünü elleri arasına aldı ve onu izlemeye başladı. Gözlerini yüzünün her bir detayında gezdirirken kulağını ise ritmini aklına kazımak ister gibi büyük bir dikkatle nefes alışverişine odakladı. Sakin ve uykuya özgüydü.

Stopline | Jae BumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin