"Söyle ona."
"Sen söyle."
"Bunu yapamayacağımı biliyorsun."
George Lucy'i biraz öne itti. Genç kadın küçük bir ses çıkarıp hızlıca George'un arkasına geçti ve onu itmeye çalıştı.
"Ona sen söyle. Sen daha uzun süredir tanıyorsun."
"Ama bana hiçbir şey anlatmıyor! Onu tanıdığım bile söylenemez. Sen onu daha iyi tanıyorsun."
"Biraz sessiz olmazsan bizi duyacak!"
Lucy kısık bir sesle söylendi. İkisi de duraksadı ve metreler ötelerindeki adama baktılar.
Saat akşamın ilerleyen saatleriydi. Ofiste kalan son üç kişi George, Lucy ve Adrian'dı. Adrian, kendi ofisinin geniş balkonuna çıkmış orada biraz dinleniyordu. Bugün aralıksız çalıştığından başı ağrıyormuş gibiydi. George ile Lucy ise ofisinin kapısının diğer tarafından adama bakıyor ve ona haberi kimin vermesi gerektiğini tartışıyorlardı.
Lucy bu biletin kendisine kesildiğini biliyordu ama kabul etmek istemiyordu. Gün boyunca adamı görmemesi iyi olmuştu ancak Adrian ofise geri geldiğinde, topladığı tüm cesaret bir anda puf olup gitmişti. Ona bakarak nasıl sadece iki ay önce ayrıldığı kadının başkasıyla nişanlandığını söyleyebilirdi ki?
Herkes onu duygusuz, işinden başka bir şey düşünmeyen, huysuz bir adam olarak görebilirdi. Başlarda Lucy de öyle görüyordu. Ama sonra... Kadın onun nasıl birisi olduğunu gerçekten görmüştü. Duygularını nasıl sakladığını, insanları kendisinden nasıl uzaklaştırdığını görmüştü.
Bu yüzden yalnızlığının çoğu kişinin tahmin ettiği gibi Adrian'ı mutlu kılmadığını çok iyi biliyordu. Hatta adamın bazen çok yalnız kalmaktan daraldığını düşünüyordu.
"Ben ona bu haberi veremem! Sen erkek erkeğe konuşmalısın."
"Saçmalama, sanki bu zamana kadar herhangi bir konuda beni dinledi... Bana kızar. Sana kızmaz."
"Bana kızmaz mı? Yedi yirmi dört benimle kavga ediyor."
"Evet ama sen de ona cevap veriyorsun. Hadi ama Lucy! Senin yapman gerek!"
"Neyi Lucy'nin yapması gerek?"
İkili, Adrian'ın sesiyle yerlerinde zıpladılar. Adamın ne ara balkondan buraya geldiğini anlamamışlardı bile. Önlerindeki adama bakarken ikili yutkundu ve gülümsemeye çalıştı.
"Hiç. George sana artık eve gitmemiz gerektiğini söylememi istiyordu."
Lucy onay istercesine George'a baktı. Adam hızla başını salladı.
"Evet, öyle."
Adrian tek elini kaşlarının arasına getirerek orayı ovdu. Diğer eli ise belindeydi. Bir soluk verdi.
"George, niye tembelliğine Lucy'i bulaştırıyorsun? Eve gitmek istiyorsan gidebilirsin."
George başını sallamaya devam etti. "Evet, hatta gidiyorum ben. Ama bence siz de daha fazla çalışmayın. Baş ağrın dinlenmeden dinmeyecek gibi."
Adrian elini indirdi ve gözlerini açtı. O kadar yorgun gözüküyordu ki Lucy içinin sızladığını hissetti.
"Sanırım haklısın. Lucy toparlan. Biz de çıkalım."
Lucy itiraz etmedi. Hızla çantasını ve adamın ceketini aldıktan sonra aşağıya yöneldiler.
Arabaya bindiklerinde hiçbir şey konuşmadılar. Şoförle aralarındaki pencere her zamanki gibi kapalıydı. Bu sefer Adrian, çoğu zaman yaptığı gibi kısık, klasik müzik dinlemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CAPELLA
RomanceCapella: Arabacı takımyıldızındaki en parlak yıldız, gece gökyüzündeki en parlak on birinci yıldız ve Arcturus ve Vega'dan sonra kuzey göğündeki en parlak üçüncü yıldızdır. Çıplak gözle tek yıldız olarak görünür ama iki çift yıldız sistemidir. Lucy...