9. Bölüm - Ahşap Gemi

2K 275 58
                                    


İki Buçuk Yıl Önce

Adrian, sersemce içeri girdi ve elindeki şişeyi ağzına dikti. Adımları biraz sersemlemiş olsa da hâlâ aklı yerindeydi.

Hâlâ acıyı en son zerresine dek hissedebilecek kadar ayıktı.

Uzun süre öyle olmayacaktı.

Şişeyi kafasına diktikten sonra suratını buruşturdu ve dudaklarındaki ıslaklığı sildi. Uzun cam kapılardan, havuza ve ötesindeki denize bakan Adrian, güneşin batmak üzere olduğunu fark etti. Güneş turuncu bir çizgi oluşturmuştu ve önündeki her şey, bir film karesi gibi gözüküyordu.

Her şeyin bu kadar güzel olduğu bir dünyanın olması, adamın canını biraz daha yaktı. Burnunun kemiğini sızlatan ve boğazının ta arkasına yerleşmiş acıyı hissedebiliyordu.

Birkaç saat önce delicesine ağlaması yetmemiş olmalıydı. Göz pınarları, sanki daha fazla gücü varmış gibi, onu bir kez daha zorluyordu.

Ama önemli değildi. Ne kadar ağlarsa ağlasın, ne kadar bağırırsa, ne halt yerse yesin, hiçbirinin önemi yoktu.

Hiçbiri annesini geri getirmeyecekti. Elindeki şişeyi neredeyse kıracak kadar sıktı Adrian, yanağına bir yaş süzülürken. Odada, hatta bu koca evde, başka kimse yoktu. Onu burada bulacak kimse de yoktu. O yüzden neden bağıra çığıra, etrafı dağıtarak ağlamaya henüz başlamadığını ve kendisini tuttuğunu o da bilmiyordu.

Bu sabah, annesinin cenazesi düzenlenmişti. Adrian annesinin vefat ettiğini dün gece öğrenmişti.

Cenazenin ardından babasıyla yaşadığı tartışma adamın sinirlerini harap etmişti, bu yüzden Adrian, hiç kendine yakışmayacak şekilde, kimseye haber vermeden kaçmıştı.

Birkaç günlüğüne Almanya'da saklanmayı düşünüyordu. Acısı en azından insani bir seviyeye inene kadar hiç kimseyi görmeye tahammülü yoktu. Taziyeleri dinlemeye gücü yoktu. İnsanların sürekli ona nasıl olduğunu sormalarına ya da onunla ilgilenmeye çalışmalarına dayanacak sabrı yoktu.

Şişeyi bir kez daha boğazına dikti ve acı tadın kendisini yakmasına izin verdi. Uyuşana kadar içmek istiyordu.

Acı adamı boğarken, Adrian bundan sonra nasıl yaşayabileceğini merak etti. Bu dünyada sevdiği, değer verdiği iki insanı da kaybetmişti. Bundan sonra nasıl devam edecekti?

Genç adam derin bir nefes aldı ve şişeden büyük bir yudum daha içtikten sonra sertçe şişeyi önündeki cama fırlattı.

Cam kırılıp etrafa saçıldı, birazı üstüne de gelmişti. Adrian önemsemedi. Eline ve elindeki kırık parçalarına bakan Adrian, yere akan kanı görünce tüm kontrolünü kaybedecek gibi oldu. Beyni donmuş gibiydi.

Birisi elini çektiğinde Adrian hızla döndü ve Lucy'i gördü. Kadın adamın kanayan elini nazikçe tutuyor ve endişeyle kırık parçaları elinden atmaya çalışıyordu. Şaşkınlıkla bakakalan Adrian, onun ne ara buraya geldiğini merak etti. Hiçbir şey duymamıştı. Ne zamandır buradaydı? Nasıl içeri girmişti?

Onu nasıl bulmuştu?

Adrian, biraz kendisine gelerek, elini kadının elinden çekti ve bakışlarını öteye çevirdi ancak Lucy inatçı davranarak adamın elini tekrar tuttu.

"Kanamayı durdurmam gerek. Hareket etme."

Adrian ona bakakaldı. Kadın, adamın eline giren cam var mı diye dikkat ve endişeyle bakarken genç adam tüm gözyaşlarını yuttu.

"Burada ne işin var? İçeri nasıl girdin?"

"Ev sahibiyle konuşup anahtar aldım." Lucy, adamın kaba ses tonuna aldırmadı ve boynuna kibarca bağlanmış, neredeyse eteğine kadar uzanan ince, beyaz fularına uzandı. Adamın yüzüne bakmıyordu, tüm dikkati eline odaklanmış gibiydi.

CAPELLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin