Her tarafı yılıp virân olan anlar bizi (Niyâzi Mısrî)
Şimdiki Zaman
Olayın şokunu es geçip, babama gözlerimi çevirdim. Babam ise, "Kendisiyle yolda karşılaştık. Arabam yine arızalandı. Bu gençte arabamı tamir etti." dedi dostça koyduğu elini, Samuel'in omzundan çekti. Bende samimiyet akmayan bir tebessümle başımı sallayarak, kurduğum masayı elimle gösterip buyur ettim.
"Kızım sen çayları buraya getirdikten sonra içeriye gidebilirsin."
"Tamam." dedikten sonra hızlıca mutfağa girip, demlensin diye kısık ateşe koyduğum çay ve su demliklerini elime alıp verandaya doğru yürümeye başladım. Neyse ki çaydanlığımız büyük değildi. Bir daha gir çık yapıp onu görmek zorunda kalmayacaktım. Verandanın girişine adımımı attığımda sadece koltukta telefonuyla uğraşan Samuel'i gördüm. İleriye bakınca babam telefonla konuşmak için bahçeye inmişti. Aklıma Samuel'in duyma yetisinin olmadığı halde neden böyle bir girişime kalkıştığını düşünmeyi es geçip, masaya demlikleri koydum. Bardakları doldurmak için onlara uzanırken göz ucuyla Samuel'e baktım. Onun bana baktığını görünce hemen gözlerimi kaçırdım. Tamam gözlerine bakmam doğru değildi de neden böyle bir komik refleksle çektim ki! Bardaklara çayı koyduktan sonra birini babamın oturacağı yere, diğerini ise ona doğru koyacakken onun elinden telefonu aldım. Bana tuhaf gözlerle bakan Samuel'i es geçip, not kısmına şunu yazdım.
"Ne halt karıştırıyorsun?"
Ona uzattığım telefonunu alıp okudu. Masanın üzerinde olan çerez tasından badem alıp ağzına attıktan sonra bana telefonunu uzattı.
"Baban açıklamasını yaptı."
Bahçede olan babama bakıp, ona şu cevabı yazdım.
"Havai fişek saldırısına kalkışan birisi birden iyilik meleğine mi dönüştü." diye yazıp uzattım. O ise okuduktan sonra bana doğru dönerek gıcık bir gülüş sergiledi. Elinde olan leblebiyi ağzına gönderip, bir ayağını öbür ayağının üzerine atarak geriye yaslandı. Kendine tam bir kibir havası oluşturup beni gıcık etmeye başladı. Onun bu tavrına cevap verecektim ki babam geldi.
"Allah razı olsun. Sen geçebilirsin ben gerisini hallederim." dediği için mecburen içeriye gittim. Merdivenlerden inen kardeşim, "Selam vermek zorunda mıyım?" diye sordu. Umursamaz bir şekilde omzumu sallayarak, "Çok da önemli birisi değil. Vermesen de olur." dedim.
Cümlemi tamamlamadan o zaten odasına uçmuştu. Bende hemen verandanın önünde ki cam yani oturma odasının camının oradaki, perdeden gizlice izledim. Samuel ve babam yer değiştirmişti. Babam benim baktığım cama arkası ters bir şekilde otururken, Samuel bana göre yan dönük oturuyordu. Perdeye çok yaklaşmadan izlemeye başladım. Babamın işaret dili ile ona bir şey anlattığını, Samuel farklı el şekilleriyle ona cevap verdiğini gördüm. O sırada Mavi Kıta tarihini araştırmak için kütüphaneye baktığımda onun hemen alt rafında ki işaret dili kitabının, neden orada olduğunu kanıtlıyordu. O değil de babam bu dili ne zaman öğrenmişti? Bundan benim niye haberim yoktu.
Epey bir süre ayakta ne konuştuklarını bilmeden orada yalı kazığı gibi durdum. Oturma odasının köşesine koyduğumuz pufu alıp, camın önüne koyarken perdeye değdim. Hemen kendimi geriye attım. Camın tekrar önüne geldiğimde, cama doğru bakan iki çift göz gördüm. Hemen fark etmişti tilki kafalı. Hızlıca orayı terk edip, mutfağa girdim. Resmen kendi kendimi rezil etmede çok başarılıydım.
Telefonumun titreşim sesiyle tezgahtan alıp ekranı açtım. Mesaj Samuel'den gelmişti.
"Buyur bir çayımızı iç."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Motif
SpiritualAsker ve şifacının saklanmış hikayesi Karanlığın mahzenine hapsedilmiş ruh, bir çiçek ile güneşe bakabilir. ... Bir günlük içerisine gizlenmiş hayat hikayesiydi onların ki. Farklı dünyaların insanlarıydı onlar. 'Asla' kelimesi onlara verilmiş bir ad...