20.Bölüm

1.1K 218 117
                                    

Bazı hatalar vardır ki düzelmesi zaman alır.

Şimdiki Zaman

Olayın üstünden sonra hemen eve gelmiştik. Hepimiz endişeliydik ama babamda ki endişe daha fazlaydı. Üst üste olan olaylardan sonra telefonunu elinden bırakmayıp, ev arayışına girmişti. Haberlerde 102 yaralı, 12 ölü olduğunu söylemişlerdi. Polislerin olayı yakından takibe aldıklarını, en yakın sürede bunu yapanların tutuklanacağını söylüyorlardı.

"Ben odama gidiyorum." dedikten sonra direk odama yöneldim. Olayı yapanları az çok tahmin edebiliyordum. Babamın söylediği Parti Sempatizanları yani Hristiyan çeteler yapmıştı. Elimdeki telefona öylece bakıyordum. Ona yazmak istiyorum. Ama ne yazacağım, direk sorsam cevap verir mi? Bilmiyorum. İçime öyle bir öküz oturmuştu ki bir türlü kalkmıyordu. Samuel'den böyle bir şey beklemek istemiyordum. Ama duygularım buna izin vermiyordu. Ona olan davranışlarıma ayrı bir sinir olmuştum. İki söze bir çiçeğe kanmış onu iyi birisi olur sanmıştım.

Masamın üzerindeki cam vazoda duran çiçekleri gördüm. İçimden gelen sinirle oturduğum yerden kalkıp, içinde su bulunan vazodan çiçekleri aldım. Saplarında kalan sular yerlere damlasa da umursamadım. Çatı katımın camını açarak sert bir şekilde fırlattım. İçimde öyle bir sinir vardı ki. Nasıl böyle bir şeye kalkışacak kadar gözleri dönmüştü? Anlayamıyorum.

Cama ellerimi koyup derin bir nefes alarak benim odamdan rahat bir şekilde görünen denize çevirdim. O güzel berrak rengini koyu laciverte bırakmıştı. Işık olmasa benim rengim bir hiç diye bas bas bağırıyordu. O sırada sahilde birini gördüm bir karaltı, oturmuş denizi izliyordu. Telefonumun titreşim sesini duyduğumda henüz çıkarmadığım feracemin cebinden telefonumu çıkardım. Samule'den mesaj gelmişti.

"Söylesene gerçekten Tanrı var mıdır?" diye yazmıştı. Neden böyle bir şey yazdığını anlamak için defalarca okudum. Ama bir şey yazmadım. Yazmak istemedim.

...

Tatsız bir kahvaltı yaptıktan sonra ilaçlarımı aldım. Ortalık işini hallettikten sonra günlüğü alıp okumak için oturdum. Ama içimden hiçbir şey yapmak gelmedi. O sırada evin kapısından çıkan babamı gördüğümde,

"Nereye gidiyorsun baba?"

"Kargo demiştim ya onun yine adresini bulamamışlar. Bende onu almaya gidiyorum."

"Peki. Dünkü olaydan haber var mı? Komiser arkadaşınla dün konuşuyordun duydum." dedim yere düşen yastığı koltuğa tekrar koyarak.

"Var, izlerini bulmuşlar." dedi.

"Nasıl peki kimlermiş?" diye sordum. 'Bir tarafım sana ne oluyor?' derken diğer tarafım, 'Böyle bir şeye karışmamış olsun.' diyordu.

"Bilmiyorum ama gençler yapmış." dedi ayakkabılarını gözden alarak kapıyı açtı. "Hadi Allah'a emanet oldun." dedi. Bende onun sözüne cevap olarak, "Sende dikkatli ol." dedikten sonra evden tamamen ayrıldı. İçimde ki merak ve sinir duygularım tavan yapmış bir şekilde sadece haber izledim. Ama hiçbiri bu olayla ilgili babam kadar bilgi vermiyorlardı. Oyun oynamak için sehpanın üzerine uzanıp telefonumu aldım. Oyunum internetle oynandığı için wi-fi'yi açtım. Samuel'den üç mesaj gelmişti.

"Neden sormuyorsun?"

"Yazmıyorsun artık."

"Ne o korktun mu?"

Birbirinden bağımsız bir kadar da alakasız mesajlar göndermişti. Ama attıkları bu mesajlar sadece benim sinirlenmeme neden olmuştu. Korkmak öyle mi?! Hemen üstümü giyinip, evden çıktım. Akıllı bir insanın yapacağı değil duygularına yenik düşen insanın yaptığı davranışı şu an sergiliyordum. Onun kulübesine yaklaştıktan sonra durdum. Adım atacaktım lakin neden buraya geldiğimi unutmuştum. Evden çıkarken ki hırsım kalmamıştı. Kütüğün üzerine oturmuş ve elindeki bıçağı bileğinde tutan bir Samuel vardı karşım da. Öylece kalakaldım. Ne bir adım geri ne bir adım ileri, ne de bir 'yapma' çıkarak sesi buluyordum. Bıçağı bileğine daha çok yaklaştırdığını gördüğümde hızlıca ona doğru koştum.

Kanlı MotifHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin