Cennet Kuşu

2.6K 246 395
                                    

"Enes Toprakoğlu yani bu hikâyede anlatılan kişinin oğluyum." deyince şaşkınlıkla kalakalmıştım. Resmen hikâyenin kalıntı izlerinin ana merkezine oturmuştum.

"Babanız benimle görüşür mü?" diye çekinerek soru sorduğumda, sıcak bir tebessüm yollayarak:

"Eminim size anlatacağı şeyler vardır." dedi. Hikâyenin yaşayan karakterlerinin ikincisiyle buluşmanın heyecanı sardı. Sonra takıldığım bir noktayı Linda nineye bakarak sordum.

"Peki, Zemheri babaannem bu kadar şeyi nasıl bir araya getirip sakladı?" diye sorunca, Linda nine başını sallayarak anlatmaya başladı.

"Üzeyir zaten Meyra'nın cenazesinden sonra çok kötü oldu. Gözü hiçbir şey görmüyordu. Sabahları bir yerlere gider, akşam olunca Meyra'nın mezarının başında biterdi. Sadece öylece orada durur bazen de  başında bir şeyler okurdu. Onun gözü ne günlükteydi ne de başka bir şeydeydi. Onun gözü hep o mezarda yatan kişideydi." dedi ve devam edemedi. O devam edemeyince ben de yutkunamayarak ona baktım. Gözlerim yine hafiften dolmaya başlamış burnum sızlamaya başlama evresine geçmişti. Ne zaman ağlasam önüme uzatılan peçeteyi yine Samuel'den aldım.

Linda nine dudaklarını birbirine bastırarak devam etmek için kendi zorladı. 

"Üzeyir'in bu halinden dolayı Zemheri tüm özel eşyalarını bir kutuya yerleştirdi. Ama o eve sakladığını bilmiyordum." deyince başımı olumlu bir şekilde salladım. Ve peçeteyle akmayan gözyaşlarımı sildim. 

"Şu an kaldığım ev, babaannemin üzerine gözüküyor. Üzeyir'in evi nasıl..." sorumu tamamlamadan Linda nine ne soracağımı anlamış, hemen cevap vermişti.

"O konuları hiç bilmiyorum kızım." 

Ben de hafiften başımı sallayarak buz tutan çayımı alıp yudumladım. Hepsini bitirmeden yerine koyacakken artık konuşulacak bir konu olmadığını anlayıp:

"Biz müsaadenizle kalkalım." diyerek oturduğum yerden kalktım. Benim kalkmamla Samuel'in kalktığını da görsem de ona doğru bakmadım. Yiğit'in omuzlarına kondurduğum gözlerimle birlikte:

"Babanızla ne zaman görüşebilirim?" diye sordum. O da benim sorumla hemen oturduğu sandalyeden kalkıp:

"İsteseniz hemen görüşebilirsiniz." deyince sevinip başımı salladım. Lakin bu hikâyeyi sadece ben merak etmediğim için bencilce davrandığımı fark edip Samuel'e doğru başımı çevirdiğimde başını hafif eğip bana baktığını gördüm. Galiba olayı kaçırmıştı. Ondan dolayı telefonu çıkardığımda karşıdaki bakışlar tarafından izlensem de hızlıca notlar kısmını girip:

"Hikâyede bir kısım durumları öğrenmek için Yiğit'in babasının evine gideceğim sen de gelir misin?" diye yazıp hemen arka yanımdaki Samuel'e uzattım. Telefonumu hiç elimden almayıp öylece okumaya başlayınca, yüzüm ona dönük; gözlerim ise onun haricindeki yerlerde dolanırken onun kafa sallayışıyla, gülümseyen yüzünde durmuştu. Bana gülümseyerek kafa sallayan adamdan birden gözlerimi çektim. Ama bir şeyler oldu. Daha önce olmayan şey, yanaklarımda ısı hissettim. Yanaklarımdan zıt bir şekilde ısıya sahip olan ellerimi yanaklarıma çaktırmadan değdirince hissettiğim şey ile başörtümün yanak tarafını daha çok öne çektim. Ona karşı hissettiğim duygular üst levele mi geçmişti? Nereden çıkmıştı bu yanaklarımda ki akım?

Linda nineye veda ettikten sonra Yiğit önde biz ise onu arkadan takip ediyorduk. Daha doğrusu ben onlardan uzak yürümeye çalışsam da Samuel sürekli hep benimle aynı yürüyordu. Hatta bir ara adımları yavaşlattığım zaman o da adımlarını yavaşlatmış yine aynı satırda buluşmuştuk. Aramızda mesafe olsa da fazla değildi. Bu durumdan tedirgin olup sağ tarafa biraz daha kayınca o sağ olsun doldurmayı başarmıştı. Eski Sare olsa bu kadar takacağını düşünmezken okuduğum günlük ve günlüğün içindeki yazıların teşviki ile daha çok dinimi araştırmıştım. Mahremim olmayan bir insanla yan yana yürümem doğru sayılmazdı. 

Kanlı MotifHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin