Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Keyifli okumalarŞİMDİKİ ZAMAN
"Hristiyan çeteleri, şerefsizler ormanı yakmışlar!" dedi ve telefonu kapattı. O an direk aklıma Samuel gelmişti. Havai fişek saldırısını engellemeye çalışan birsinin böyle bir şey yapacağı aklıma bile gelmez iken sadece babası denen ahmak gelmişti! Başörtümü örtüp önem verdiğim eşyaları alıp sırt çantama yükleyip Eyşan ile birlikte merdivenlerden inerken kapının hızla çalınmasıyla Eyşan hızlı davranmış kapıyı hızla açmıştı. Karşımızda nefes nefese kalmış bir Samuel vardı.
Kaşlarımı çatıp kapıda bittim. O ise hızlıca cebinden telefonu çıkarıp bir şeyler yazıp bana uzattı.
"Yangın çıkmış. Burayı terk etmemiz lazım."
Okuduktan sonra bir süre bekledim. Ona baktığımda bana kafasını sallayıp baktı. Eliyle acele etmem için salladı. Aklıma cevap bekleyen soruları şimdilik boş bırakıp evin kapısını çekip ayakkabılarımızı giydik. Kasaba yolunun oraya başımı çevirdiğimde bir şey görünmüyordu. Belli ki yangın çok fazla ötedeydi. Ama ormanlık alan olduğu için buraya kadar ateşin sıçrayıp sıçramayacağı belli değildi.
Sahile doğru yürümeye başladık. Helikopter sesleri gelince, başımı kaldırdım. Ama bir şey göremeyince başımı yere eğecektim ki, bana yandan bakan Samuel'le göz göze gelince ikimizde başımızı önümüze indirmiştik. Hafif bir yanık kokusu ve toprak sesi ile dualar eşliğinde yürümeye devam ettim.
Kumların verdiği sıcaklığa nispet gökyüzünü siyah bulutlar kaplamıştı. Bu siyah bulutların sebebi hava değil, insanların kararmış kalplerinin tablosuydu. Bu nasıl kin ve nefretti. Neden hep masum canlıları hedef alarak güç gösterisi yapmayı huy edinmişlerdi. Neden karşımıza çıkacak kadar cesur değillerdi?
"Yangın tam olarak nereden çıkmıştır?" deniz dalgasından başka bir ses duyan kulaklarım göz ucuyla Eyşan'a dönmüştü. Bilmiyorum dercesine omuzumu ve başımı salladım. Tekrar gözlerim denize sakince bakan, bizden bir kaç adım ötede oturan Samuel'e kaymıştı. Bizim için gelmişti ama çok sessiz davranıyordu. Denizi izliyor gibi gözükse de zihninde farklı bir savaş veriyor gibiydi. Cebimden gelen titreme sesiyle, elimi cebime götürüp telefonumu çıkardım. Ekran da 'babam' yazısını görünce bekletmeden hemen açtım.
"Selamünaleyküm."
"Aleykümselam baba."
"İndiniz mi deniz kenarına?"
"Evet şu an buradayız." elime aldığım kumu yere bırakarak dinlemeye devam ettim.
"Tamam oradan ayrılmayın. Şu an yangını kontrol atına almaya çalışıyorlar."
"Tamam." dedim seslice nefesimi bırakarak. Allah'a emanet ol faslını geçtikten sonra telefonumu kulağımdan çekerken bir çift bakışın üzerimde gezindiğini hissederek gözlerimi Samuel'e çevirdim. Çevirir çevirmez yine gözlerini kaçırınca sinirlenip kaşlarımı çattım. Elimde duran telefonumun mesajlar kısmına girerek onun ismine tıkladım.
"Sıkıntın mı var?" diye yazıp gönderdim. Elinde sımsıkı tuttuğu telefonunun ekranını açıp mesajımı okudu. Telefonumdan gelen titreşim ondan mesaj geldiğini kanıtlayınca telefonuma odaklandım.
"Nasıl?" diye yazmıştı.
"Benden kaçıyorsun?" diye yazdım. Kendimi insan çözümleyen dedektif gibi hissetmiştim.
"Senden kaçmıyorum." inatla derdini söylememekle direnen Samuel'e bir tane okkalı tokat göndermek istiyordum.
"Benimle bir derdin mi var?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Motif
SpiritualAsker ve şifacının saklanmış hikayesi Karanlığın mahzenine hapsedilmiş ruh, bir çiçek ile güneşe bakabilir. ... Bir günlük içerisine gizlenmiş hayat hikayesiydi onların ki. Farklı dünyaların insanlarıydı onlar. 'Asla' kelimesi onlara verilmiş bir ad...