twenty-three☀️

1.6K 111 11
                                    

Bölümleri uzatmaya çalıştığımı söylemiştim. Uyumadan önce yazıp yayınlayayım dedim hem de.

Bölümde yanlışlıkla Beliz'e kahvaltıda köfte ve makarna yedirdim. Biraz açıkmış olabilirim ama düzelttim. Sıkıntı yok mcmdncoöcnsnfs

İyi okumalar ve iyi geceler ♡
...

Bugün Salı'ydı. En nefret ettiğim günlerden biri olmasına rağmen mutluydum. Çünkü okul yoktu. Okulu seviyordum aslında ama bazen de nefret edesim geliyordu. Özellikle sınav haftasından çıkınca okulu ateşe verip  bir kenarda kahkaha atarak izlemek istiyordum. Ha, bir de sıcak çikolata içerken. Sıcak çikolata önemli.

"Beliz, kahvaltı hazır."

Aynada iki yandan ördüğüm saçlarımı arkaya attım ve kapıyı açıp banyodan çıktım. Annem, o günden sonra benimle konuşmamıştı. Yani 'kahvaltı hazır, yemek hazır, tamam, geliyorum' dışında herhangi bir cümle geçmiyordu aramızda.

O gün hep birlikte dışarıdan söylediğimiz yemekleri yemiştik. Ardından da Can abi, abim, Deniz ve Bilge gitmişti. Her ne kadar Bilge ile gitmek istesem de abim kalmam gerektiğini söylemişti. Onlar gittikten hemen sonra odama çekilmiştim. Yemek saatleri hariç yüz yüze aynı evin içinde annemle hiç karşılaşmamıştık.

Babam. Babam kötüydü. Abimi görmek onu bitirmişti. Abim her ne kadar güçlü olmaya çalışsa da ailesi tarafından terk edilmişti. Evet, bundan sonra yanında olacaklardı ama kendini sorgularken, kendini suçlarken, belki de geceleri yatağında özlemle ağlarken yanında değillerdi.

Yaşanacak anılarını almışlardı, tatillerde heyecanla döneceği evi almışlardı, her yemekte aynı sofranın etrafında toplanıldığında hissedilen o huzuru ondan almışlardı. Almıştık. Farkında olmadan ben de  bunu yapmıştım.

Mutfağa girip sandalyeyi çektim ve yüzlerine bakmamaya özen göstererek tabağımdaki patatesli omleti yemeye başladım. Kendi aralarında işleriyle alakalı küçük bir konuşma içerisine girmişlerdi.

Yemeği bitirdiğimde tabakla birlikte ayağa kalkıp sandalyeyi yerine ittim ve tabağı tezgâha koydum.

"Ne zamana kadar böyle olacak?" Mutfaktan çıkarken annemin sorusunu duyduğumda arkamı dönmeden cevapladım.

"Abimle yaşayamadığım anıları bana verdiğinizde."

Odama girdim ve kapıyı sertçe kapatıp kilitledikten sonra kendimi yatağımın üzerine fırlattım. Benden, abimden, bizden aldıklarını yeni yeni görüyordum. Belki korku filmi izleyecektik birlikte, ben korkacaktım, abim yanımda yatmak zorunda kalacaktı. O tuvaletteyken ışığı kapatacaktım, o da ben banyodayken ışığı kapatacaktı. Birbirimizi sinir edecektik.

Okulda kavga ettiğimde bana onları döveceğini söylememişti hiç. Hep bunu hayal etmiştim. Saçmaydı ama her kavgaya karıştığımda ki iki kere kavga ettim abimin çıkışta gelip onları dövmesini ya da en azından kızmasını hayal etmiştim. Benden almışlardı bunların hepsini. Abim vardı ama yoktu da. Telafisi de yoktu ki. Olsaydı affederdim.

Komodinin üzerindeki telefonuma uzandım ve kilidini açıp rehbere girdim. Deniz'i arayamazdım. Bugün anneannesine Çankırı'ya gidecekti. Ailecek.

Bilge'yi arayabilirdim ancak. Onlardan başka arayabileceğim kimsem yoktu ve ben bundan o kadar memnundum ki. Ne kadar az insan o kadar mutluluktu benim için.

Bilge'yi arayıp telefonu kulağıma götürdüm. İkinci çalışta açtığında gülümsedim. "Efendim, bebeğim?"

"Bugün bir şeyler yapalım mı? Evde kalmak pek istemiyorum."

"Olur ama daha kahvaltı yapmadım ben. Bir şeyler atıştırayım. 1 saat sonra kapının önündeyim."

"Tamamdır o zaman." Gülerek yataktan kalktım. " Seni seviyorum."

"Seni çok seviyorum."

Telefonu kapatıp yatağın üzerine attım ve dolabın sürgüsünü kaydırdım. Şubat'ın ortasındaydık. Ee, hâliyle havalar bu sıra çok soğuktu. Siyah dar paça bir kot giyip ay desenli çoraplarımı üzerine çektim. Bu çoraplardan bende on çifte yakın vardı. Her gün aynı çorabı tabii ki de giymiyordum.

Boğazlı siyah ince bir bluz giyip üzerine beyaz crop top sweatshirt giydim. Banyoya gidip dişlerimi fırçaladım ve ördüğüm  saçlarımın üzerine birkaç kez düzleştirici ile bastırıp lastikleri çıkardım. Ellerimle saçlarımı dağıtıp  iki yana ayırdım. Saçlarımın rengi mordan garip bir pembeye dönmüştü ama pembe de değildi. Ne olduğunu bilmiyordum. Her renk vardı şuan saçımda.

Tekrar odama geçip maskara ve bordo bir ruj sürdüm ve telefonumu cebime sıkıştırıp odamdan çıkıp mutfağa gittim. Sofrada oturmuş babamla annen birlikte hala çay içiyorlardı.

"Bilge ile buluşacağım ben. Para?"

"Babam hafifçe yerinden kalkıp arka cebinden cüzdanını çıkardı ve bir miktar parayı uzatıp geri yerine oturdu.

"Sağol. Akşam yemeğine beklemeyin."

Askılıktan montumu giydikten sonra kapıdan çıkıp botlarımı giyip fermuarını çektim ve Bilge'yi ararken merdivenleri inmeye başladım. Bu uzun merdivenlerden inmeye bayılıyordum da çıkarken canım da beraberinde çıkıyordu.

"Alo?"

"Bilge ben çıktım şimdi. Seni ben alırım kapının önünden."

"Peki," dedi gülerek ve birkaç ses geldi arkasından.

"Napıyorsun?"

"Hazırlanıyorum. Bir şeyler atıştırdım, üstümü giydim, saçımı düzleştireceğim."

"Düzleştirme." Ortaokulda kabarık saçlarıyla dalga geçtikleri için alışkanlık olmuştu. Saçlarını düzleştirmeden asla evden çıkmıyordu. "Ben saçlarının o halini seviyorum."

"O zaman hızlı gel. Ben hazırım."

"İki sokak kaldı."  Koşar adım yürümeye başladım. Soğukta nefesimi dışarı üfledikçe duman çıkıyordu.

"Tamam."

Aramayı sonlandırıp montumun cebine koydum ve ellerimi de ceplerime sıkıştırdım. Biraz sonra Bilge'nin evinin önünde, sırtımı karşı apartmana yaslamış kapıya bakıyordum. Ona geldiğimi mesaj atmıştım ve o da görüldü atmıştı. Büyük ihtimal şuan koşarak merdivenleri iniyordur.

Kapı açılıp kucakladığı minik deri sırt çantasıyla Bilge göründüğünde gülerek sırtımı duvardan ayırdım ve ona yaklaşıp elimi beline sardım. İki yanağına da dudaklarımı bastırıp geri çekilirken elinden çantasını alıp sırtıma taktım.

"Nereye gidelim?" Elini uzatıp parmaklarını parmaklarıma sardı ve diğer elini de elimin üzerine koydu. Yürürken pek rahat edemiyordum bu şekilde ama mutluydum.

"Bilmem," dedi ve omuzlarını silkti. Yanakları kızarmıştı hemencecik. "Karanfile gidebiliriz."

"En son oraya gidip bir kafeye girdiğimizde bizi kovmadıkları kalmıştı bir."

" Ee yaşımız tutmuyordu ama."

"Hâlâ yaşımız tutmuyor." Güldüm ve ellerimizi montumun cebine sokuşturdum. "Elini cebine koy. Üşümesin."

"Tamam," dedi ve elini cebine koyup tekrar bana döndü. "Alışveriş merkezine gidelim o zaman. Hem sıcak."

"Sinemaya da gireriz."

"Güzel olur."

Şey bu arada girlxgirl'de 1. sıradayız :)))

Ay Güneşten Daha Güzel [gxg]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin