twenty-eigth🌙

1.5K 110 10
                                    

Bölüm şarkısı;
NEPTÜN'DE- Gökkuşağı
Hemsaye- Fısıltı

Bu iki şarkıyı da kim önerdiyse ba-yıl-dım

İyi okumalar ve iyi gecelerrr:)

"Efendim?" Telefonu hoparlöre alıp masaya koydum ve Bilge'ye tokayı uzattım. İkiye ayırıp balık sırtı ördüğü saçımı bağladı ve tel tokayla aralardan çıkan saçları tutturdu. Saçım ne kadar kısa olursa olsun onun saçımı örmesini seviyordum. Güzel de olmuyordu, her yerden çıkıyor ve darmadağın oluyordu ama umrumda değildi.

"Kanka, bir yerlere gidelim mi? Annem sürekli ders çalış diye darlıyor. Vallaha bunaldım." Gülerek Bilge'ye döndüm. Gözlerini kapadı ve kafasını salladı.

"Tamam, olur. Bir saate kapımın önünde ol."

"Bilge'ye sen haber ver."

"Yanımda zaten."

"Oha oha. Aynı evde kalıyorsunuz siz resmen. Aay, fesat düşünme, Deniz. Fesat düşün- Bir şey yaptınız mı lan?"

Kahkaha atmaya başladığımızda telefonu kapattım ve diğer lastiği de uzatıp bağlamasını bekledim. Saçlarımın üzerine dudaklarını bastırıp geri çekildi ve dolabımın karşısına geçip üzerindekileri çıkardı.

Neredeyse üç gündür bizde kalıyordu. Bundan asla bir şikayetim yoktu. Sürekli beraberdik, sürekli öpüyordum, sürekli sarılıyordum. Hayatımın en güzel günleri olabilirdi.

Askıdan aldığı pantolonu elinden alıp geri askıya astım. Asker yeşili salopeti ona uzatıp buz mavisini de kendime aldım ve siyah iki tane sweatshirt çıkarıp yatağın üzerine koydum.

"Donarız lan bunlarla."

"Külotlu çorap?"

"Ama soğuk."

"Ama çok tatlı olur." Yanına gidip kendimi sadece üzerinde iç çamaşırı olan vücuduna yasladım ve dudaklarına bakarak fısıldadım. "Beni üzme." Bakışlarımı gözlerine çıkarıp gülümsedim.

"Asla," diyerek dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

"Hadi giyin," dedim ve çekmeceden iki tane opak siyah külotlu çorap çıkardım ve birini ona fırlattım. Külotlu çorabı ardından sweatshirtü giydim. Salopeti giydiğimde askılarını düzeltmesi için Bilge'ye döndüm. Tam o sırada o da askılarını tutup bana bakmıştı.

Gülerek ben onun askısını, o da benim askımı ayarladı. Takılarımın olduğu çekmeceden benim için fazlasıyla değerli olan kolyeyi çıkardım ve avucumun içine sakladım. Bunu eve geç geldiğim gün, Bilge'nin beni arayıp benim saçmaladığım gün görmüştüm ve içten içe onun boynuna takmak isteyerek almıştım bu kolyeyi.

Arkamı dönüp tekrar yanına gittim. Biraz eğilip boynuna dudaklarımı bastırdım. Ondan sadece biraz uzundum. O tam minyon, hafif yanaklı birçok insanın hayali olan bir insandı. Belki de değildi ama olmalıydı. Çok güzeldi ya. Ona baktıkça öpesim, sarılasım geliyordu. Bana göre büyük ama tombik elleri, her zaman uzattığı tırnakları, kafasını eğdiğinde çıkan küçücük gıdığı, güldüğünde kaybolan gözleriyle, o çok güzeldi.

Avucumu açıp kolyeyi boynuna götürdüm. "Saçlarını toplar mısın?" Tek eliyle saçlarını havaya kaldırdığında kolyeyi takıp ucunu düzelttim. Ay ve Güneş sembollerinin birleştiği bir kolyeydi. Bana yazdığı notlardan kendini Ay'a, beni Güneş'e benzettiğini anlayabiliyordum.

"Bu çok güzel, Beliz." Elini kolyeye götürdü ve bıraktıktan sonra elimi tutup dudaklarına götürdü. "Seni seviyorum. Çok ama çok."

"Bunu duymaktan asla bıkmayacağım."

"Bunu söylemekten asla bıkmayacağım."

Dudaklarına uzandığımda zilin sesini duydum ve gülerek odadan çıkıp kapıya gittim. Kapıyı açtığımda Deniz ellerini dizlerine koymuş nefes nefese bana bakıyordu.

"Allah rızası için bir su. Bir de giriş katta bir ev."
...

"Yapmayın ya, yapmayın," diyerek Bilge elini yüzüne kapadı. Aynı zamanda elimdeki telefonu aldı ve yere dizlerinin üzerine çöktü. Yanına gidip dudaklarımı alnına bastırdım. Çok tatlı gelmişti ama gözüme.

Ardından geri geri gidip alışveriş merkezinin ortasına çocuklar için koyulan ayının üzerine oturdum ve sağ bacağımı havaya kaldırıp dilimi dışarı çıkardım. Deniz ise ayının bir bacağına oturup bacaklarını iki yandan havaya kaldırdı, orta parmaklarını telefona doğru uzattı.

"Çek işte," diye bağırdım ve kahkaha attım.

"Çektim, aptallar." Bilge ayağa kalkıp dizlerini çırptı ve telefonu bana uzattı. Fotoğraflara bakmadan cebime koydum ve Bilge'nin elini tutup kolunu kafasının üzerinden atıp beline doladım. Ona yakın olmak istiyorum, olabildiğim kadar çok yakın.

"Biri görecek," dedi burnumu boynuna yaklaştırdığımda.

"Umurunda mı?"

"Yoo," diyerek kafasını iki yana salladı. "Yine de çok şaapma sen."

"Tamam, ben çok şaapmam." Kahkaha attığımızda Deniz bizi ayırıp ortamıza girdi ve kollarını omzumuza attı. Bilge'ye dudaklarımı bükerek baktım. "Bizi ayırdılar sevgilim."

"İğreniyorum sizden," diyerek yüzünü buruşturdu Deniz. Aslında onu bu ara çok boşlamıştık. Hem de çok. Berbat arkadaşlardık ama Deniz'in de bilmedikleri vardı. Ayrıca bunların sanki farkındaymış gibi fazlasıyla anlayışlıydı.

"Ee, var mı sende birileri, yakışıklı?" diyerek onu itekledim. Deniz ile beraber Bilge'de sarsıldı ve bana kaşlarını çatarak baktı. Şirince gülümsedim.

"Yok be, gülüm. Bana layık birini bulamadım," dedi ve saçlarını savurdu. Gülerek saçlarını dağıttım. O sırada Bilge'nin telefonu çaldı ve bana baktı. Kafamı sallayıp Deniz ile yürümeye devam ettim. Bilge ise Deniz'in kolunun altından çıkıp duvara yaslandı ve telefonunu kulağına götürdü.

Bir yandan yürürken diğer yandan arkama Bilge'nin tepkilerine bakmak zor geldiği için tökezledim ve Deniz kolunu öne uzatıp beni tuttu. "Git yanına."

"Ne?"

"Bir şeyler oluyor. Bana anlatmıyorsunuz ama şuan yanına gitmen gerekiyor. Belki onun ihtiyacı yoktur ama senin var."

"Özür dilerim."

"Saçmalama, Beliz. Siz benim kardeşimsiniz. Sizi tanıyorum. Anlatacaksınız ama zaman gerekli. Hepimiz için." Dudaklarımı büküp Deniz'e sarıldım ve "Yemek katına çık. Biz oraya geliriz," dedim. Hemen ardından arkamı döndüm ve hızlı adımlarla Bilge'nin yanına gidip omzuna dokundum.

Elindeki telefona bakarak öylece duruyordu. "Bilge, iyi misin? Ne oldu?" Elimi tuttu ve beni çekiştirdi.

"Gitmemiz lazım."

"Neden?"

"Deniz'i ara. Yalnız olmayalım."

"Neden?"

"Ara."

"Tamam," dedim ve elimi çekerek onu durdurduktan sonra Deniz'i aradım. Sebebini sorgulamadan geldi ve alışveriş merkezinden çıktık. Otobüs durağına doğru yürürken Bilge'ye baktım ve sorumu yineledim.

"Bilge, neden?"

"Annem aradı. O, bizi takip etmiş. Anneme fotoğraflar atıp, tehdit etmiş." Telefonunu cebinden çıkardı ve annesiyle olan konuşmasına girip fotoğrafları gösterdi.

Biri Deniz'in Bilge ve beni kolunun altına aldığı ve kahkaha attığımız bir kareydi. Diğeri ise durakta otobüs beklerken benim Deniz'in saçlarını örmeye çalıştığım, Bilge'nin de kafama şapka takmaya çalıştığı bir kareydi. Çok yakından çekilmişti fotoğraflar.

"Hassikktir," dedi Deniz ve kocaman açtığı gözleriyle bize baktı. Evet, Deniz. Hassiktir. Hem de en büyüğünden.

Ay Güneşten Daha Güzel [gxg]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin