İyi okumalar:)
Boynumdaki ıslaklıkla hızla gözlerimi araladım ve bir süre tavanı izledim. Belime değen parmaklarla gözlerimi tavandan ayırdım.
"Napıyorsun?" diye mırıldandım ve hemen ardından ağzım yırtılırcasına esnedim. Bilge dudaklarını tekrar boynuma değdirdi ve öptükten sonra bıraktığı ıslaklığa doğru üfledi. Titrek bir nefes alıp elimi boynuma götürdüm. "Bilge?"
"İzin verirsen, sevgilimi öpüyorum." Gülerek dudaklarını çeneme ardından da alnıma çıkardı. Dün olanları hatırlıyordu, değil mi? O, hapisten çıkmıştı. Bilge'yi tanıyordum. Böyle bir durumda yemez, içmez, konuşmaz, sadece ağlardı. Bu normal olandı. Ama bu iyi bir şeyin habercisi değildi. Kendini mutlu olduğuna inandırma çabası kötü bitecekti. Biliyordum. Ama ayak uydurmak zorundaydım.
"Günaydın öpücüğünü neden dudaklarımdan almıyorum?" Gülerek dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ona karşılık verip alt dudağını emdiğimde elini yanağıma götürdü. Midemde hissettiğim büyük boşluk kendini belli ettiğinde dudağına dişlerimi geçirdikten sonra dudaklarımızı ayırdım. " Hadi, kalk. Ben acıktım." Hızla dudaklarına sert bir öpücük kondurup bacaklarımı altından çektikten sonra yataktan ayrıldım ve dolabın karşısına geçtim. İki eşofman, iki sweatshirt çıkarıp yatağa attım ve üzerimdekileri çıkardım.
Bilge'de yataktan kıçını nihayet ayırıp üzerindekileri çıkarıp verdiğim kıyafetleri giydi. Eşofmanın ipini sıktırırken odadan çıkıp mutfağa doğru ilerledim. Bilge'de hemen peşimdeydi. Mutfağa girip buzdolabını açtığımda kalçamdaki el ve ardından gelen acıyla bağırdım ve Bilge'ye döndüm.
"Sen kaşınıyorsun." Sinirle bakmaya çalışsam da şirince gülümsemesi her şeyi bozuyordu. Elimi beline atıp kendime doğru hızla çektim.
"Karşısana." Dudaklarımı hızla dudaklarına yaklaştırdım. O üst dudağımı dudaklarının arasına sıkıştırdığında elimi kalçasına doğru götürdüm ve sıktım. Onun eli de kalçamda gezinirken aynı anda dudaklarımızdan kaçan boğuk inlemeyle birbirimizden ayrıldık.
"Ben bir gideyim. Şeye, nereye?" Utanarak hızla mutfaktan çıktığında ondan bir farkım yoktu utançtan yerlere yatmak ve yüzümü halının altına saklamak istiyordum.
Dakikalar sonra Bilge geldiğinde sandviçleri hazırlamış kahvaltılıkları masaya koymuştum. Meyve suyunu da doldurup Bilge'nin karşısına oturdum. Bana bakmadan sandviçini yemeye başladığında uzanıp elini tuttum. Kafasını kaldırdı.
"Utanmasak ya." Gözlerini dikmiş bana bakarken konuşmaya devam ettim. "Acını da, mutluluğunu da, kahkahanı da, hatanı da benimle paylaşacaksın. Aynı şekilde bende. Sıradan bir ilişkimiz yok bizim. Birbirimizi kendimizden daha iyi tanıyoruz. Neden utanıyoruz ki?"
"Refleks oldu ya." Güldüğünde ben de güldüm. Elimi elinden çekip meyve suyumdan bir yudum aldım. "Sonuçta çocukluk arkadaşıydık. Sıçtığın bokuna kadar gördüm. Ren-" Elimi ağzına kapattım.
"Bu kadarına girmesek mi ya?"
"Ha," dedi şaşkınca bana bakarken. "Olur."
...
"Bilge?" diye bağırdım ve son tabağı da bulaşık makinesine koyup kapağını kapattım. Kahvaltıdan sonra saçma salak bir film izlemiş ardından da acıkıp kendimize makarna hazırlamıştık. Annem arayıp Orkun amcayı evden gönderdiklerini ve işe geçtiklerini söylemişti. Bir daha gelebilir mi diye sorduğumda da beni cevapsız bırakmıştı. Bilge'ye bunları söylememiştim. Çünkü eve gitmek isteyebilirdi ve ben bunu istemiyordum.
"Bilge?" diye tekrar bağırdım ve ellerimin ıslaklığını mutfak önlüğüne silip önlüğü çıkardım. Önlüğü sandalyenin üzerine koyup mutfaktan çıktım. "Bilge? Ses versene." Salonun kapısını açıp hızla etrafa göz gezdirdim. Burada yoktu. Önce yatak odasına, sonra da odama gittim. Oralarda da yoktu. En son banyonun kapısını açmaya çalıştığımda açılmadı. "Bilge? Bebeğim, aç hadi kapıyı."
Ses gelmedi. Kapıya hızla vurmaya başladım. "Bilge, aç lütfen." Ellerim kapıya hızla çarptığında avuç içlerim acıdı. "Bilge, aç şu kapıyı." Gözlerimden yaşlar akmaya başladığında hızla kapı kulpuna asıldım. Açılmadı. İçeriden hıçkırık sesi geldiğinde ellerimi kapıdan uzaklaştırdım ve sırtımı kapıya yasladım. Yavaşça kayıp yere oturdum.
"Bilge, lütfen bana bunu yapma. Korkutma beni." Titrek bir nefes aldım. "Sarılmamız lazım."
"Geçmiyor." Sesini duyduğumda hızla kapıdan sırtımı ayırdım ve ellerimi kapıya dayadım.
"Söz, sarılırsak geçecek. Bana güven."
"Söz ver."
"Söz." Kilit sesinin ardından kapı yavaşça açıldı. Bilge kıpkırmızı gözleri ve tırnak izleriyle dolu boynuyla karşımda durduğunda ona uzanıp hızla onu kendime çektim. Dizlerinin üzerine yere düştüğünde ikimiz de ağlamaya devam ediyorduk.
Canım yanıyordu. Acısını dindirmedikçe, elimden bir şey gelmedikçe etimi kemiğimden sıyıyormuş gibi canım acıyordu. En kötüsü de neden ağladığını bile bilmiyordum.
Hangi yarasının kanadığını bilmeden onu nasıl iyileştirebilirdim ki?
"Geçmedi," diye fısıldadı. Biraz daha sıkı sardım kollarımı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Güneşten Daha Güzel [gxg]
Short Story''Ay çok güzel,'' dedim gözlerim hala gözlerindeyken. Neyi kastettiğimi biliyordu. ''Hayır, Güneş daha güzel.'' Neyi kastettiğini biliyordum. Dudaklarına uzanıp küçük bir öpücük kondurdum ve burnumu saçlarının arasına daldırıp kokusunu içime çektim...