thirty🌙

1.2K 100 14
                                    

Yazmakta zorlandığım bir bölümdü. O anı yaşasam diye düşünerek yazdım, olmadı. Sildim, yeniden yazdım. Umarım bu olmuştur ama.

İyi okumalar:)

Bölüm şarkıları;
BTS- 4 o'clock
Halsey-Ghost

...

Ayrılmamızın, o garip konuşmaların üzerinden iki gün geçmişti. Gecenin bir yarısı eve gelmiş sonraki gün tekrar Bilgelere gitmiş ve bütün gün orada durmuştuk Deniz ile. Pek bir şey olmamıştı. Hatta hiçbir şey olmamıştı. Bilge susmuş, biz susmuştuk. Akşam için makarna hazırlayıp yemiştik. Sonra Berna teyze gelmişti ve onları yalnız bırakmaya karar verip eve dönmüştük. Dün de gidememiştim yanına.

Bugün de anne ve babam, Berna teyze ile beraber karakola gidecekti. Şükürler olsun ki Berna teyze ikna olmuştu. Telefonumdan yükselen sesle elimi pantolonumun cebine götürüp telefonu çıkardım ve aramayı cevaplayıp telefonu kulağım ve omzum arasına sıkıştırıp parmaklarımı montumun düğmelerine götürdüm.

''Naber, Beliz?''

''İyi olmaya çalışıyorum, Deniz'im. Sen?''

''İdare eder işte.'' Derin bir nefes aldı, ardından büyük bir gürültüyle kapıyı kapattığını işittim. ''Anne ve babam endişeliler. Babam az önce çıktı. Karakola gidecekmiş yanlarına.''

''Benimkiler de çıkalı bir saat falan oldu.''

''Ne zaman dönecekler?''

''Bilmiyorum ki. Noldu?''

''Annem göndermiyor beni. Babam gelince bir şekilde kaçarım evden.''

''Bilge'nin yanına gelemeyecek misin?''

''Sen git. Bir şekilde gelirim ben.''

''Tamam,'' dedim ve öpücük attım. ''Görüşürüz.''

''Yanına bıçak al.'' Gözlerimi devirsem de ayakkabılığın çekmecesinden babamın anahtarlığa taktığı minik ama epey keskin bıçağı aldım ve pantolonumun cebine sıkıştırdım. Ne olur ne olmaz.

''Aldım,'' dedim ve telefonu kapatıp montumun cebine koydum. Montumun şapkasını kafama taktım ve botlarımı giyip paçalarımı içine sıkıştırdım. Kapıyı sertçe kapatıp merdivenleri indim ve apartman kapısını açıp dışarı çıktım.

Kolumu bileğime dolayıp ince zinciri hissettiğimde gülümsedim. Bunu dün kargoyla abim yollamıştı. Sebebini hala bilmiyordum. Doğum günüm ya da ona benzer bir şey değildi. Ama arayıp soramamıştım çünkü sesimden kötü olduğumu anlayabilirdi ve onu endişelendirmek istememiştim. Onun yerine ne kadar çok beğendiğimi anlatan ve teşekkür ettiğim kısa bir mesaj göndermiştim.

Abim ile en son üç gün önce telefonda konuşmuştuk. Onu özlemiştim. Arayıp sesini duymak istiyordum ama bugün arkadaşlarıyla beraber Uludağ'a gideceklerdi. Döndüklerinde ona gidip her şeyi anlatmak ve omzunda ağlamak istiyordum.

Biraz daha hızlı yürüyerek apartman kapısını omzumla itekleyerek açtım ve merdivenleri hızla çıkmaya başladım.

"Bırak beni." Bilge? Son basamakları ikişer ikişer çıktım ve aralık kapıdan içeriye girdim. Bağırışlar salondan geliyordu. Elime ayakkabılığın üzerindeki demir ayakkabı çekeceğini aldım ve salona doğru yürüdüm. Kapıyı sertçe itekledim. Kapı duvara çarptığında Bilge ve o bana dönmüştü.

"Aa, arkadaşın da gelmiş." Elini Bilge'nin omzundan çekip bana uzattı. "Hoş geldin."

"Ne işin var burada?" Bilge geriye doğru yürüdü ve dizi koltuğa değdiğinde alt dudağını ağzının içine alarak bize bakmaya devam etti. Korkuyordu. Ben de korkuyordum ama güçlü olmak zorundaydım. Birimiz bunu yapmalıydı.

"Kızımı ziyarete geldim, Beliz. Beliz değil mi?"

" O senin kızın değil,'' dedim sertçe ve elimle kapıyı gösterdim. "Şimdi defol git."

Kafasını iki yana salladı ve bana birkaç adım attı. "Cık cık. Çok ayıp, Beliz. Ben senin de baban sayılırım."

"Siktir git, şerefsiz," diye bağırdım biraz daha sinirlenerek ve elimle tekrar kapıyı gösterdim. "Hemen."

"Beliz, bana bağırdığında ne olduğunu anlatmamışsın arkadaşına." Pis bir sırıtışla Bilge'ye döndü. "Göstersem mi acaba?" Bilge'ye tamamen vücudunu çevirdi ve ona yaklaşmaya başladı. "Ya da izleyebilir." Elini Bilge'nin yüzüne götürdü ve yavaşça ona eğilmeye başladı.

Bilge bağırarak onu itmeye çalıştığında elimdekini kaldırıp iki adımda yanına yaklaştım ve kafasının arkasına vurdum. Acıyla bağırarak bana döndüğünde bu sefer kafasının üzerine vurdum fakat yine bir şey olmadı. Filmlerde bayılıyorlardı hemen. Bayılması gerekmiyor muydu, şuanda da?

Sinirden kızarmış gözleriyle bana yaklaşmaya başladığında elimi göğsüne koyup onu itmeye başladım. "Yaklaşma." İki elimi birden koydum ve tekrar ittim. "Dur."

Durmadı ve elini belime yerleştirdi. Pis sırıtışıyla üzerime doğru eğildiğinde kafamı geriye yatırdım. ''Belki de senin üzerine gösteririm.'' Parmağının ucunu saçımın içinden geçirdi. ''Ha, ne dersin?''

''Siktir git, derim.'' Sopayı yer atıp hızla ayağına bastım ve cebimden bıçağı çıkarıp Bilge'nin kolunu tutup kendime çektim ve arkama aldım. Sarılmama ihtiyacı vardı. Titriyordu. Korkuyordu. Ben de korkuyordum ama.

''Küçücük bıçakla ne yapabilirsin ki?'' dedi ve kahkaha attı. Bir şey yapmalıydım. Gitmeyecekti. Kaçamazdık. Yakalardı. Neden kimse bağırışlarımızı duymuyordu?

Elimi montumun cebine sokup telefonumu çıkardım ve ekranı kilidini açıp rehbere girdim. Ne yaptığımı idrak ettiğinde öne atılıp telefonumu elimden aldı ve arkasını dönüp duvara fırlattı. Hemen Bilge'nin elini tutup salondan çıktım ve banyoya koşmaya başladık.

Banyoya girip kapıyı kapatacağım sırada beni montumdan tutup kendine çekti ve çenemi sertçe parmakları arasına sıkıştırdı. Elimi yüzüne götürüp itmeye çalıştığımda elimi çekip ve beni duvara doğru itekledi. Vücuduma yayılan ağrıyla beraber dizlerimin üzerine düştüm.

O bana yukarıdan bakarken Bilge arkasından yaklaştı ve elindeki cam sabunluğu sertçe kafasına vurdu. Sabunluk parçalandığında Bilge korkuyla geriye adımladı. O bana arkasını döndüğünde hala elimde tuttuğum bıçağı bacağına doğru salladım.

''Küçücük bıçakla bunu yapabilirim,'' dedim ve Bilge'nin elinden tutup onu yanıma çektim. Elini bacağına götürdü ve eline bulaşan kanı görmesiyle bakışları benimle buluştu. Kolumu sertçe tuttu ve beni kaldırdı. Hemen ardından kanlı eli suratımla buluştu. Bu sırada Bilge hızla aramıza girdi. Bilge'yi göğsünden ittiğinde sinirle bıçağı kaldırdım ve rastgele bir yerine sapladım. Onun dengesini kaybetmesiyle ben de onunla beraber dizlerimin üzerine düştüm.

''Beliz!''

Kafamı Bilge'ye çevirdim. Korkuyla bana bakıyordu. Geldiğimden beri ilk defa konuşmasıyla gülümsedim. Niye bana öyle bakıyordu. Hala geri çekmediğim bıçağı çekip kenara attım. Ve nereye sapladığımı o an fark ettim. Boğazına.

Benim bıçağı çekmemle daha fazla kan akmaya başladığında boğazına kapattığı elinin üzerine elimi kapattım. Ben bunu istememiştim.

'' Bilge, çok fazla kan var.'' Bilge hızla yanıma gelip elimi tuttu ve beni ayağa kaldırdı. Elini itip tekrar ona uzanmaya çalıştım. ''Bilge, ölmesin. Benim sapladığım bıçakla olmaz.'' Suçluluk duygusu göğsümü kapladığında boynunun üzerine duran eliyle beraber kendi de geriye doğru düştü.

''Gitmemiz lazım.''

''Ambulansı ara.'' Bağırdığımda ellerini kaldırıp beni sakinleştirmeye çalıştı. ''Arasana.''

''Tamam,'' dedi ve hızla koridorda koşup kayboldu.

Dizlerimin üzerine çöküp ellerime baktım. Kan. Çok fazla kan.

Ay Güneşten Daha Güzel [gxg]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin