twenty-nine☀️

1.3K 106 9
                                    

Merhaba! Umarım bölüm uzunluklarından memnunsunuzdur. Önceki bölümlerin çok kısa olduğunu fark ettim ama bence şuan ideal. Zaten her gün bölüm atıyorum. Yine çok uzattım.

Aralarda duygu ve düşüncelerinizi belirten yorumlar bırakmayı unutmayın, lütfen.

İyi okumalar °-°

...

Bölüm şarkıları;
Salahi Bozkurt- Gidiyorsun
Au/Ra- Ghost (acoustic)

Saat 20:03.
Otobüsten indik. Sürekli arkamıza bakarak hızlı adımlarla eve geldik.

Saat 20:19.

Bilge ve annesi birbirlerine sarılmış öylece duruyorlar.

Saat 21:08.

Babam ve annem geldi. Polise gitmek istediler ama Berna teyze tarafından engellendiler.

Saat 21:10.

Mehmet amca ve Gül teyze geldiler. Deniz'e sonra da teker teker hepimize sarıldılar.

Saat 21:15.

Öylece bakıyorum etrafıma. Kafam karışık. Neden Bilge bana sarılmıyor? Neden çok boş bakıyor? Sevgiyle bakan gözlerinde duygudan eser yok. Ne geçiyor o aklından? Bilmek istiyorum. Soramıyorum. Alacağım cevaplardan korkuyorum galiba.

Saat 21:38.

Büyükler yalnız konuşmak için bizi odaya gönderdiler. Yan yana Bilge'nin yatağının üzerinde oturmuş yeri izliyoruz. Korkuyorum. Bana bir şey olmasından değil Bilge'ye bir şey olmasından. Onun bir daha toparlanamamasından. O çok güçlü ama ya o kadar çok değilse?

"Bilge. Konuşur musun bizimle?" Deniz'in fısıltıyla söylediği cümleler cevapsız kaldığında elimi Bilge'nin eline sarıp dikkatini çekmeye çalıştım. Umursamadı ve halıya bakmaya devam etti. Kafamı Deniz'e çevirip olumsuz anlamda salladım. Konuşmayacaktı.

Neden susuyordu? Çok mu korkuyordu? Bana anlattıklarından fazlası varmış gibi hissediyorum. Hatta emin gibiyim.

"Bilge? Hani bir keresinden evden kaçmaya çalışmıştık. Dokuzuncu sınıftaydık. Daha Deniz ile tanışalı iki ay olmuştu. Hatırlıyor musun?" Bilge kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı. Deniz'e baktım, kafasını salladı ve Bilge'nin diğer elini tuttu.

"Hepimizin sırtında birer çanta, yola çıkmıştık. Sabahın dokuzuydu galiba. Öğlene kadar yürüyerek bir ormana gelmiştik. Piknik alanı gibi bir şey de olabilir. Hatta şey demiştim ben oraya gidince. 'Kaçmasak da kamp mı yapsak?' Aldığımız pikeleri birleştirip yere sermiştik. Yatıp gökyüzündeki bulutların şekillerini çözmeye çalışmıştık," dedi ve bana baktı Deniz. Ben devam ettim anlatmaya.

"Sen masal anlatmaya başladın bize.  Sonra ben devam ettirdim. Sonunu da Deniz anlattı. Masaldaki herkesi evlendirdi. Acıktık sonra. Yanımıza aldığımız bütün abur cuburları yedik. Hava kararana kadar koşup oynadık, sohbet ettik. Tam acıkıp eve dönüp dönmememiz konusunda tartışırken annem, babam, Berna teyze, Gül  teyze ve Mehmet amca gelmişti. Deniz hikayesinde konumla beraber fotoğrafımızı paylaşmış." Kahkaha atmaya çalışarak Bilge'ye baktım. Gülmüyordu. Deniz'e baktım endişeyle ve yataktan yere inip dizlerimin üstüne oturdum.

Kollarımı bacaklarına yaslayıp elimi çenesine koydum. "Bebeğim, konuş bizimle." Yanağını okşadım ve elimi indirdim. "Tepki ver en azından."

Saçlarını sağ omzuna topladı ve ellerini boynunun arkasına götürüp kolyeyi çıkardı. Avucumu açıp kolyeyi içine bıraktı. "Yapamam ben. Gidin buradan."

"Hayır," dedim fısıltıyla. Kafamı hızla iki yana salladım. "Hayır. Yalnız kalamazsın. Benden ayrılamazsın." Deniz'e baktım. "Ayrılamaz benden," dedim ve elimle Bilge'yi gösterdim. "Söylesene! Ayrılmasın benden."

"Bilge," dedi Deniz ama Bilge elini kaldırdığında susup dudaklarını birbirine bastırdı.

"Fotoğraflarınızı çekmiş, Beliz. Ya size de bir şey yaparsa? Gidin buradan."

"Gidemem. Önce de biz yakındık. O zaman bir şey olmadı bana. Şimdi de olmaz."

"Aynı şey değil, Beliz."

Yanaklarımın ıslaklığınını kolumun tersiyle kuruladım ve "Aynı şey," diye bağırdım. "Benden bunu isteme."

"İstiyorum. Gidin."

"Hayır," dedi Deniz ve kollarını birleştirdi. "Bir bok bilmiyorum ama anladığım kadarıyla gitmiyorum. Gitmiyoruz."

Bilge ayağa kalktı ve saçlarını geriye yatırıp çekiştirdi. Odanın içinde gezinirken bir yandan da söyleniyordu. "Gidin ya gidin. Aptal mısınız?"

"Sevgilinim kızım ben senin. Gitmiyorum."

"Değilsin."

"Kolyeyi çıkarınca bitti mi sanıyorsun? Zeki olduğunu düşünüyordum," dedim ve kolyeyi fırlattım. Duvara çarpıp yere düştü. "Tamam. Bak kolye yok ama hala seni seviyorum. Beni seviyorsun. Sevgiliyiz biz."

"Değiliz, lütfen git. Gidin. Bir şey olur. Size bir şey olursa ben yaşayamam. Deniz, söyle ona. Gidin." Sesi sonlara doğru kısıldı ve dizlerinin üzerine çöküp ellerini yüzüne kapattı.

Deniz hemen ona uzanıp belinden tutup kaldırdı ve yatağa oturttu. Sesli bir şekilde ağlamaya başladığında gözlerimden akan yaşlar daha hızlı akmaya başladı. Deniz Bilge'yi omzuna yatırıp saçlarını okşamaya başladı.

Yerden kalktım ve yatağa geçip oturdum. "Değiliz dimi? Sevgili değiliz artık."

Kafasını salladı ve "Olmamalıyız," dedi.

"Ben aileme karşı geldim ama sen benim için benden ayrılıyorsun." Bir şey söyleyecek gibi olsa da devam ettim. Susmak zorunda kaldı. " Tamam, ayrılalım. Arkadaş olmayalım, sevgili olmayalım, bir şey olmayalım. Hiç olalım ama benden gitmemi isteme."

"Beliz."

"Sus," dedim ve kollarımı Bilge ile beraber Deniz'e de sardım. "Hiç kimseyiz artık üçümüz. İstediğin gibi."

Deniz elini arkadan sırtıma koyup sıvazladı. Gözlerimi kapadım. Canım acıyordu ama biliyordum. Bilge'nin daha çok acıyordu. Bilmediğim şeyler vardı daha ve bunlar  onun canını yakıyordu.

"Beliz sevgilin değil. Ben kardeşin değilim. Tanımıyoruz hatta birbirimizi ama gitmiyoruz. Bunu isteyemezsin. Bir şey olursa da hepimize olur," dedi Deniz ve kollarını biraz daha sıktı.

Gülümsedim. Ne olursa olsun, birlikteydik. Birbirimizin hiçbir şeyi de olabilirdik, her şeyi de. Ama kalbimiz birbirimiz için atıyordu. Biliyordum.

Ay Güneşten Daha Güzel [gxg]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin