nine: do my best for you

1.1K 89 51
                                    

Dramione hikayemi neden kimse sevmiyooorrr

Üç gündür Hagrid'in kulubesindeydik ve delirmek üzereydim. Kimse ayağa kalkmama izin vermiyordu. Her ne kadar onlara kızsam da içten içe haklı olduklarını biliyordum.

Vücudum artık bana itaat etmiyordu. Biri uzaktan asasıyla beni kontrol ediyor gibiydi. Canı istediği zaman vücudumu kapatıyordu sanki, bir anda kendimden geçiyordum. Ya da bir anda bir Muggle hastalığının belirtisini göstermeye başlayıp yatağa kendiliğimden düşüyordum. Her halükarda, ortalama bir insanın yaşama hakkına bile sahip değildim. Yatalak birinden farkım yok denecek kadar azdı.

Bu üç gün epey kötü geçse de profesörler gerçekten iyi iş çıkarmıştı. Üç gün için epeyce bilgi sahibiydik. Artık anlık olarak büyüyü yok edebiliyorduk. Uzun saatler uğraşmamıza gerek kalmıyordu. Slughorn belirti ne olursa olsun etki edecek bir iksir üretmişti. McGonagall da büyünün bulaşıcı olmadığını tespit etmişti. Bu çok rahatlatıcıydı çünkü en son istediğim şey başkalarını da benimle dibe çekmekti. İyi bir haber de vardı, Ginny'de bu büyüden eser yoktu.

Yeni gelen profesör ise bunun asayla yapılan bir büyü olmadığına emindi. Bunu Voodo büyüsüne benzetmişti. Büyük ihtimalle benim vücuduma dair iz taşıyan bir şeyle bana karşı büyü yapmıştı. Ama bunu kontrol edebildiğini düşünmüyordu. Çünkü büyüyü üstümden kaldırırken hiçbir karşı güç hissetmemişlerdi. Sanki büyüyü bana yerleştirmiş ve gerisi için ayaklarını uzatmıştı. Ya da ne yaptığını kesinlikle bilmiyordu.

"Hadi Hermione. Daha yürüyüş yapacağız."

Draco yemek yemem için beni dürtünce gözlerimi devirdim.

"Benimkini de yiyebilirsin."

"Zaten 12 yaşında gözüküyorsun, bir de gittikçe ufalmana hiç gerek yok."

"Ders çalışmam lazım."

"Notlara birlikte bakarız."

"Canım istemiyor."

"Ben de donmak istemiyorum aslında, ama yürümen gerektiğini söylediler. Biliyorsun, tamamen sakat kalırsan sana ben de bakamam."

Bu şakalı tonlamasına karşılık ona döndüm.

"Beni nasıl tavlayacağını iyi biliyorsun." dedim gülümseyip. Yahniyi kaşıklarken Draco'nun iç çekip "Ne demezsin." demesini de duymazdan gelmiştim.

Çünkü artık ne yapacağımı bilmiyordum.

Bu üç günün uzun gelmesinin tek sebebi acılarım değildi, hayır. Draco Malfoy sürekli bana adım atıyor gibiydi, gerçekten bunu ima edip etmediğimi anlayamayacağım kadar açıkça yapıyordu bunu. Ama bazen de donuklaşıyor, kendine görev bellediği şeyleri yapıp boş boş duvarlara bakıyordu. Artık ne yaptığını, ne olduğunu kestiremez olmuştum. Ona yakınlaşmak, onunla kıkırdaşıp kokularımızın karışmasına izin verecek kadar vakit geçirmek o kadar iyi hissettiriyordu ki gerçek gelmiyordu.

Açıkçası Draco Malfoy'a aşık olmak istemiyordum. Çekincelerimin tek sebebi buydu. Onun beni sevebileceğini düşünmüyordum. Biz sadece kendisine kanat arayan iki yalnız çocuktuk. Bizden başka kimsenin anlayamayacağı duyguları yaşamıştık. O bu yalnızlığı bana asılarak aşmaya çalışıyordu, başka bir açıklaması olamazdı. Sonuçta biz, bir eve hapsedilmiş iki hormonlu gençtik. Bana asılması her ne kadar hoşuma gitse de ilerletmeye deli gibi korkuyordum. İlerletmeye değmeyeceğini biliyordum.

Bir daha terk edilemezdim. Bir daha terk edemezdim de. Sürekli yalnız kalmak sonradan yalnız olmaktan çok daha iyiydi.

İkimiz de tabaklarımızı bitirdiğimizde Draco ellerimi tutup oturmamı sağladı. Hareket etmekte çok zorlanıyordum çünkü vücudumun zarar görmeyen bir yeri kalmamıştı. İksirlerle ayakta duruyordum ve bu kesinlikle acıyı tamamen götüren bir çözüm değildi. Daha fazla acımasını önlüyor gibiydi sadece.

Wounds // DramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin