ten: fuck up the friendship

1K 78 43
                                    

"Okuldaki herkes beni görecek. Beni cisimleyemez misiniz? Ya da diğer öğrenciler uyurken gitsek?"

"Odanız hazır Bayan Granger ve zaten derslere katılabileceksiniz. Her halükarda arkadaşlarınız sizleri görecek. Bugün yatakhaneye giderken değilse de yarın derse girerken görecekler."

Draco'ya bakıp dudaklarımı büzdüğümde destek olmak için omzumu sıvazladı.

"Bir şey olmaz. Bir bitkiden dolayı rahatsızlandığımızı söyleyeceğiz. Ben atlattım, sen zor atlattın. Ginny de bize arka çıkacak zaten."

"Yalan söylemeyi beceremiyorum." dedim derin bir nefes almadan önce "Pekala, deneyeceğim demek ki."

McGonagall önümüzde ilerlerken Draco ve ben onu izliyorduk. Hagrid'in kulübesinden okula giden yolun kısa olmadığını biliyordum ama yol bitmiyor gibiydi.

"Yorulunca söyle." dedi Draco "McGonagall'a söyleriz."

"Hayır, iyiyim." dedim "Gerginim sadece."

"Gevşe biraz, fazla geriliyorsun." dedi elime uzanıp "Merak etme, sadece okula girene kadar tutacağım."

Yürümekte zorlandığım için yaptığını biliyordum ama o ellerimizi birleştirince ağlamaklı gözlerle bakıp ne kadar tatlı olduğunu haykırmamak için çenemi kapatsam da, bir şeyi demezsem içimde kalacağını biliyordum.

"Sorun yok." dedim "Elimi tutman iyi hissettiriyor."

Bu dediğime karşı yüzünü önce şaşkınca bir ifade bürüse de sonradan o nadir gördüğüm gülümsemesini yerleştirmişti. Bir şey demek için harekete geçip sonradan vazgeçerek sırıtmaya devam etmişti. İyi ki önümüzde McGonagall vardı, yoksa onun üstüne atlayabilirdim.

Okulun kapısının önüne gelmemiz üzerine Draco'nun eline daha çok yapışmıştım. Ellerimin terlemesi iğrenç olabilirdi ama bunu düşünemeyecek kadar endişeliydim.

"Sadece okul." dedi "Sadece zehirlendik diyeceğiz. Hepsi bu kadar. Biriyle karşılaşırsak konuşmayı bana bırak."

Başımı sallayıp okulun içine adım attığımda herkes bana bakıyor gibi geliyordu. Aslında bakan çok az insan vardı ama vücudumdaki gerginlik aklıma oyunlar oynatıyordu.

Ama aklımın oyunlarından bağımsız olarak, insanlar fısırdaşmaya başladıkça gözler çoğalmıştı. Bir haftadır olmadığımı bu kadar insanın fark etmesi, hatta umursaması imkansızdı. O kadar popüler olamazdım, değil mi?

Elbette olamazdım. Ve elbette beni önemseyecek halleri yoktu. Hala Draco ile el eleydik. Herkesin bakma sebebi buydu, merakla inceleyip fısırdaştıkları şey ellerimizin birbirine kenetlenmiş olmasıydı.

Bunun komikliğine gülmemek için dudaklarımı ısırıp Draco'ya baktığımda o da gözlerini çevirip etrafına baktı. Yüzünde huzursuz bir ifade var gibiydi. Bu sefer kaşlarımı çatıp ona baktığımda elini çekip gömleğinin kollarını düzeltti.

Ve elini cebine koydu.

Evet, diğer elini de cebine koydu.

Şaşkınlığımı ve küçük düşürülme hissini yutkunarak geçirmeye çalışırken adımlarımı hızlandırmak istesem de olmuyordu. Vücudum gerçekten bana meydan okuyordu. Bir kereliğine, bir kere olsun istediğim an yürüyüp gidemeyeceksem beni neden o lanet kulübeden çıkarmışlardı ki?

"Hey, yavaş. Birini kovalıyor gibisin."

Benimle ilgili merakını sadece sözleriyle kısıtlı tutan birine arkamı bile dönüp geri bakmamalıydım, ama yapamamıştım. Ne yüzle benimle konuşuyordu? İstediği an elimi tutup istediği zaman elimi bırakabileceğini düşünen aptal, klişe bir erkekti sadece. Hem de herkesin gözü önünde! Tam ağzımı açıp tüm öfkemi kusacaktım ki, olabilecek en kötü şey olmuştu.

Wounds // DramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin