29

2.2K 257 64
                                        

“Jimin. Senin sarhoşluğun hiç çekilmiyor.”

Yatak örtüsünü kafamın üzerine kadar çektim. Yoongi ile telefonda konuşuyordum. Başımsa çatlamak üzereydi.

“Dün akşam Jeon ve sen ne kadar içtiniz?”

Jungkook. Dün akşam ne olmuştu? Barda olduğumuzu ve müziği hatırlıyordum. Dans da etmiş miydik? Sanırım evet etmiştik, sonra bir kız gelip bize bağırdı çağırdı sonra çıktık.. .ah hayır.

Hayır, hayır, hayır.

Hemen yatakta doğrulup oturdum, başım şimdi ZONKLUYORDU.

Bu kahrolası gün ışığından kurtulmak için gözümü kapattım ve yavaşça yatağıma yattım tekrar.

‘Çünkü ikiniz dans pistinde neredeyse sevişiyordunuz.”

Öyle mi yapmıştık? Gözlerimi açar açmaz hemen tekrar kapattım. Kısık ve boğuk sesimle “Sanırım grip oldum,” dedim. Susamıştım.

Ağzım kupkuruydu. Ve ağzımda iğrenç bir tat vardı. Kaptan Jack’in kafesi kadar iğrençti.

“Akşamdan kalmayı da geçmiş senin durumun. Biraz su iç. Ama çok fazla değil, yoksa yine kusarsın.”

“Yine mi?”

“Lavaboya bak istersen.”

Sızlanmaya başladım. “Bakmasam daha iyi olur.”

“Seni Namjoon ve ben getirdik yurda kadar. Bana teşekkür etmelisin.”

“Teşekkür ederim.” Şu anda hiç Yoongi’yi çekecek halde değildim. “Jungkook iyi mi?”

“Onu hiç görmedim. Dün akşam Jin’e gitmişti en son.”

Tam da hayatta bundan daha çok acı çekebileceğim bir anın olmayacağını düşünürken. Yastığımın köşeleriyle oynamaya başladım. “Dün akşam, şey, ona hiç tuhaf bir şeyler söyledim mi?”

“Onun kıskanç kız arkadaşı gibi davranmak ve onu bir daha görmek istemediğini söylemek dışında. Hayır. Tuhaf bir şey söylemedin” Bütün bir geceyi en ince ayrıntısına kadar anlatırken kendi kendime söylendim. Anlatacakları bitince “Bana baksana sen,” dedi. “Siz ikinizin arasında neler dönüyor?”

“Ne demek istiyorsun?”

“Ne dediğimi gayet iyi biliyorsun. Birbirinizden ayrılmaz oldunuz.”

“Onun erkek arkadaşıyla olduğu anlar hariç.”

“Doğru. Ee neler oluyor?”

Tekrar sızlandım. “Bilmiyorum.”

“Siz ikiniz.. .yoksa.. .bir şeyler mi yaşadınız?”

“Hayır!”

“Ama sen ondan hoşlanıyorsun. O da senden hoşlanıyor, öyle mi?”

Yastığımla oynamayı bırakıp “Sence?” diye sordum.

“Evet. Sen ne zaman yanında olsan sürekli ereksiyon halinde geziyor çocuk,”

Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Bunu mecazi anlamda mı söylemişti yoksa bir şeyler mi görmüştü? Hayır. Odaklan, Jimin. “O zaman neden?”

“O zaman neden hala Jin ile birlikte? Sana dün akşam söyledi. Şu anda çok yalnız ya da yalnız kalmaktan çok korkuyor. Namjoon, annesiyle ilgili son aylarda yaşadıklarının onu çok yıprattığını ve hayatında hiçbir şeyi değiştirmek istemediğini söylüyor.”

Demek Taehyung haklıydı. Jungkook değişimden korkuyordu. Neden bu konuyu daha önce Yoongi ile konuşmamıştım ki? Şu an her şey netti. Çünkü Yoongi’nin bilgileri edindiği bilgiler sağlamdı. Jungkook Namjoon’a anlatıyordu, Namjoon da Yoongi’ye.

Dayanamayıp “Benden hoşlandığını mı düşünüyorsun, yani?” diye sordum.

İç geçirdi. “Jimin. Sana sürekli şaka yollu takılıyor. Hani küçükken erkekler kızların saç örgülerini çeker ya, bu da böyle bir şey işte. Ama başka biri sana aynı şeyi yapınca hemen seni savunmaya geçiyor.”

“Ha.”

Duraksadı. “Ondan gerçekten çok hoşlanıyorsun, değil mi?”

Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. “Hayır. Öyle bir şey yok.”

“Yalancı. Bugün ayağa kalkmayı düşünüyor musun? Çünkü bir şeyler yemen gerek.” Onunla yarım saat sonra kafeteryada buluşmaya karar verdik, neden öyle olduğunu bilmiyordum ama yataktan çıktığım an tekrar yatağın içine gömülmek istedim. Midem bulanıyordu ve sanki birileri başıma beyzbol topuyla vurmuştu. Bu arada birden kendi kokum geldi burnuma. Tenim içki ve ekşi bir şeyler kokuyordu. Saçıma ve kıyafetlerime leş gibi sigara kokusu sinmişti. Ayy, iğrenç. Hemen lavaboya koştum.

Lavaboya gider gitmez dün akşam kustuklarımı gördüm ve tekrar kustum. Banyoya girdiğimde bacaklarım ve ayaklarımda tuhaf morluklar olduğunu fark ettim. Bunların ne zaman olduğuyla ilgili en ufak bir fikrim bile yoktu. Küçük çinilerle kaplanmış duşa girip sıcak suyu açtım. Su vücudumdan aktı, aktı, aktı. Kahvaltıya yirmi dakika geç kaldım. Ya da öğle yemeğine. Her neyse işte. Paris, birkaç santimetre karla kaplanmıştı. Ne zaman olmuştu bu? İlk kar tanesi yere düşerken nasıl olmuş da uyumuştum? Her yerin beyaz olmasından dolayı gözlerimin üstünü elimle kapatarak yürümek zorunda kaldım.

İçeri girdiğimde, neyse ki Yoongi bizim masamızda tek başına oturuyordu. Şu an kimsenin yüzünü göremiyordum.

“Sabah, günışığı.” Islak saçlarıma ve şiş gözlerime bakıp güldü.

“İnsanların içmekten nasıl keyif aldıklarını anlamıyorum.”

“Dün akşam dans ederken sen de keyif alıyordun ama.”

“Ne yazık ki hatırlayamıyorum.”

Yoongi içinde sade tost olan bir tabağı benim önüme koydu.

“Bunu ye. Biraz da su iç ama fazla değil. Yoksa yine kusarsın.”

“Kustum zaten.”

“O zaman güne iyi bir başlangıç yapmışsın.”

“Namjoon nerede?” Tosttan bir parça ısırdım. lyy. Aç değilim.

“Eğer onu yersen kendini daha iyi hissedersin.” Başıyla önümdeki tabağı işaret etti. “Namjoon hala uyuyor. Her dakikayı birbirimizle geçirmiyoruz biz, biliyorsun.”

“Evet. Doğru. Zaten o yüzden sürekli birlikte takılıyoruz.”

Ayyy!

Yoongi’nin kahverengi teni kıpkırmızı oldu. “Jimin, bu senin için ciddi bir şok olacak biliyorum ama sorunları olan tek kişi sen değilsin. Namjoon ve benim aram bu aralar hiç iyi değil,”

Oturduğum yere gömüldüm. “Özür dilerim.”

Meyve suyunun üzerindeki kapakla oynamaya başladı.

“Neyse.”

“Neler oluyor?” diye sorduktan sonra bana sıkıntısını anlatması için epey uğraştım ama bir başlayınca onu susturamadım. Düşündüğümden çok daha fazla kavga ediyorlarmış.

Namjoon’un okulu asmasıyla ilgili. Yoongi’nin onu zorlamasıyla ilgili. Yoongi kendisinin gelecek yıl okuldan ayrılacağı için Namjoon’un çok üzgün olduğunu söyledi. Hepimiz gelecek yıl üniversiteye gidecekken o hala burada olacaktı. Bunu daha önce hiç düşünmemiştim.

Yoongi ise; Irene’nin tayfasıyla takılan erkek kardeşi için üzülüyor, her geçen gün biraz daha kabadayılaşan erkek kardeşi için endişeleniyordu.

Tae onunla zaman geçiremeyecek kadar meşguldü futbolla, ben ve Jeon sürekli birlikte geziyorduk ve o en yakın arkadaşını kaybetmişti. Jin hala onu aramamıştı.

Yoongi içindekileri bir bir döktükçe kendimden çok utanmıştım. Onun oturup bir şeyler konuşacağı bir arkadaşının olmadığını hiç fark etmemiştim. Jin’in onun en yakın arkadaşı olmasına rağmen artık görüşmediklerini biliyordum ama onun bir şeyler paylaşabilecek kimsesinin olmadığını bir şekilde unutmuştum. Belki de Namjoon’un ona yetebildiğini düşünüyordum.

Namjoon’dan bahsederken “Ama bunun da üstesinden geleceğiz,” dedi. Ağlamamaya çalışıyordu. “Bunu şimdiye kadar hep başardık. Yalnızca biraz zorlu bir süreç,” Ona bir peçete uzattım, o da burnunu sildi. “Teşekkürler,”

“Ne demek. Tost için ben de sana teşekkür ederim.”

Bana gülümsedi ama gözü arkamdaki bir şeye takılınca yüzündeki gülümseme kayboldu. Arkama döndüm. İşte oradaydı.

Saçları darmadağınıktı, üzerinde daha önce hiç bu kadar karışık görmediğim Napolyon tişörtü vardı. Elinde bir sade tost tabağıyla Mösyö Boutin’e doğru yürüdü. Sanki bir hafadır uyumamış gibi duruyordu. Ama hâlâ çok yakışıklıydı.

Kalbim parçalara bölünmüştü. “Ona ne diyeceğim? Ne söylemeliyim?”

Yoongi “Derin nefes,” dedi. “Derin bir nefes al.”

Nefes almam imkansızdı. “Ya benimle konuşmazsa? Artık benimle konuşmamasını söyledim dün akşam.”

Uzanıp elimi sıktı. “Kafana takma. İşte geliyor, e ben de gidiyorum. Doğal davran. Kafana takma.”

Evet. İyiydim. Gayet iyiydim. Bizim masamıza doğru inanılmaz yavaş bir şekilde yürüdü. Gözlerimi kapattım. Tam bizimle oturmayacağından ve benimle bir daha asla konuşmayacağından endişelenirken tepsisini bizim masaya getirip benim karşıma bıraktı. En son ne zaman yanıma oturmadığını hatırlamıyordum, ama bu sorun değildi. Burada olduğu sürece.

“Hey,” dedi.

Gözlerimi açıp “Hey,” dedim.

Yoongi “Lanet olsun!” dedi. “Namjoon’u aramalıyım. Onu yemekten önce kaldıracağımı söylemiştim ama aklımdan tamamen uçup gitti. Sonra görüşürüz,” Sanki bulaşıcı bir hastalık taşıyormuşuz gibi hızla uzaklaştı bizden.

Tostumu elime aldım. Bir kez daha ısırmayı denedim. Iy, hayır.

Jungkook öksürdü. “İyi misin?”

“Hayır. Sen?”

“Kendimi berbat hissediyorum.”

“Berbat görünüyorsun zaten.”

“Dedi saçlarından sular damlayan çocuk.”

Gülecek gibi oldum. O da omuzlarını silker gibi yaptı.

“Çok teşekkürler, Jungkook.”

Tostuna dokundu. “Yani tekrar Jungkook mu oldum?”

“O kadar çok adın var ki.”

“Benim tek bir adım var. İnsanlar yalnızca yanlış biliyorlar.”

“Neyse. Evet. Tekrar Jungkook’sun.”

“Güzel.”

Bu konuşmanın özür yerine geçip geçemeyeceğini merak ettim bir an. “O nasıl?” Adını söylemek istemiyordum.

“Çok kızgın.”

“Üzgünüm,” Aslında üzgün falan değildim ama hala arkadaş olduğumuzu kanıtlamam gerektiğini hissettim bir an. İçimde, iyileşmek için ona ihtiyacı olan bir yara vardı. “İşleri karıştırmak istememiştim, içime nasıl bir şeyin girdiğini bilmiyor...”

Şakaklarını ovaladı. “Lütfen özür dileme. Senin suçun delildi.”

“Ama eğer seni dans pistine çekmesey..”

“Jimin.” Jungkook yavaşça konuştu. “Beni yapmak istemediğim bir şeye zorlamadın.”

Bu cümlenin ne anlama geldiğini anladığım anda yüzüm kıpkırmızı oldu. Benden hoşlanıyordu. Jungkook benden gerçekten çok hoşlanıyordu. Ama bu cümlenin anlamını fark eder etmez bu duygular yerini kafa karışıklığına bıraktı. “Ama...hala onunla birliktesin?”

Gözlerini acı içinde kapattı.

Sesimi kontrol edemiyordum. “Geceyi onunla geçirdin!”

“Hayır!” Jungkook’un gözleri aynı hızla açıldı. “Hayır. Jimin, Jin ile bir gece geçirmeyeli çok uzun bir süre oldu,” Yalvaran gözlerle bana baktı. “Noel öncesinden beri.”

“Neden ondan ayrılmadığını bir türlü anlamıyorum,” deyip ağlamaya başladım. Ona çok yakınken bu kadar uzak olmanın verdiği acı.

Paniklemişti. “Onunla çok uzun bir zamandır beraberim. Birlikte çok şeyler atlattık, bu çok karışık..”

“Karışık falan değil,” Ayağa kalkıp tepsiyi yere attım. Tost tabaktan fırlarken tabak da yere düştü. “Ben elimden gelen her şeyi yaptım ama sen beni hep reddettin. Tekrar aynı hatayı yapmayacağım.”

Bunu söyledikten sonra hızla yürümeye başladım.

“Jimin! Jimin, bekle!”

“Park! Daha iyi misin?” Kapıdan çıkarken neredeyse Sung’a çarpacaktım. Gülüyordu.

“Aa. Ne?” Şöyle bir arkama baktım, Jungkook ayağa kalkmıştı ve peşimden gelecek gibiydi ama Sung’u görünce birden durdu.

Sung güldü. “Dün akşam seni lobide gördüm. Hatırlamıyorsundur, herhalde. Arkadaşların seni asansöre bindirmeye çalışırken ben de onlara yardım ettim.”

Yoongi bundan bahsetmemişti.

“Lavabodayken öfkeyle bir şeyler anlatıp durdun.” Sung benim odama mı gelmişti?

“Bugün iyi misin?” Taranmamış ve düğüm olmuş saçlarını kulaklarının arkasına attı.

Tekrar Jungkook’a baktım. Öne doğru bir adım atmışken tereddüt etti. Sung’a döndüm. “İyiyim,” dedim.

“Güzel. O zaman bu akşam Montmartre’deki İrlanda gece kulübüne gideceğiz. Gelmek ister misin?”

Bir önceki akşam zaten yeterince içmiştim. “Teşekkür ederim ama yurtta kalsam daha iyi olacak,”

“Pekala. Belki başka zaman?” Gülümsedi ve beni hafifçe dürtüp “Kendini daha iyi hissettiğin bir zaman?”

Jungkook’u cezalandırmak ve onun benim canımı yaktığı gibi ben de onun canını yakmak istedim. “Tamam. Olur.”

Sung kaşlarını kaldırdı, muhtemelen verdiğim cevaba şaşırmıştı. “Tamam. Sonra görüşürüz.” Tekrar gülümsedi ama bu sefer yüzünde utangaç bir ifade vardı ve sonra arkadaşlarıyla beraber her zamanki masalarına oturdular.

Jungkook arkamdan gelip “Güzel,” dedi. “Seninle konuşmak gerçekten çok güzel.”

Arkama döndüm. “Senin derdin ne? Sen Jin ile çıkmaya devam edebiliyorsun ama ben Sung ile konuşamam bile, öyle mi?”

Jungkook utanmış gibi bakıyordu. Botlarına baktı. “Özür dilerim,” dedi.

Özür diledikten sonra ne yapacağımı bilemedim.

Tekrar “Özür dilerim,” dedi. Ama bu sefer bana bakmıştı. Hem de yalvaran gözlerle bakmıştı. “Bunu sana söylemenin hiç hoş olmadığını biliyorum ama benim biraz daha zamana ihtiyacım var. Her şeyin netleşmesi için.”

“Bütün bir yıl düşündün ya işte,” Sesim çok sakin çıkmıştı.

“Lütfen, Jimin. Lütfen arkadaşım ol.”

“Arkadaşın,” deyip acı acı gülümsedim. “Doğru. Tabi ya.”

Jungkook çaresizlik içinde bana baktı. Ona hayır demeyi çok isterdim ama ona ASLA hayır diyemezdim. “Lütfen,” dedi tekrar.

Ellerimi göğsümün üzerinde birleştirip “Peki, Jeon. Arkadaşız,” dedim.

.
.
.

Jeon ne yaptığına artık karar versin diyenler☝️

Jeon ne yaptığına artık karar versin diyenler☝️

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Love In Paris, JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin