15

2.4K 269 166
                                    


Jeon sarhoş olmuştu.

Kafasını bacaklarımın arasına gömdü. Eğer başka koşullar altında olsaydık bu, gayet heyecan verici bir durum olabilirdi.

Kusmak üzere olduğunu düşününce bu hiç de cazip bir durum değildi. Başını dizlerime doğru itince sızlandı. Bu, saçlarına ilk dokunuşumdu. Jihyun'un bebekkenki saçları gibi yumuşacıktı.

Leş gibi alkol ve sigara kokan Namjoon ile Jeon on beş dakika önce gelmişti. İkisi de sigara içmediği için muhtemelen bardan geliyorlardı. "Özür. Ama buraya gelmek zorun-zorunda olduğumuzu söyledi," Namjoon arkadaşını zar zor yatağıma taşıdı. "Bunu kimseye söyleme-me. Meme. Haha."

Jeon ağzını yayarak konuşmaya başladı. "Benim baba aşağılık. Onları öldürcem. Öldürcem. Çooook fitil oldum ben," Sonra başını çevirip çenesini göğsüne dayadı, endişelendim ve onu hemen yatağıma yatırdım, düşmemesi için yanlarına da destek koydum.

Namjoon ise Jihyun'un duvardaki resmine bakıyordu.

"Meme," dedi. "Meme."

"O tam bir aşağılık. Ciddiyim." Jeon bunu vurgulamak için gözlerini kocaman açtı.

"Evet, biliyorum," Ama hiçbir şey bildiğim yoktu. Namjoon'a "Şunu keser misin?" diye kızdım. Burnunu Jihyun'un fotoğrafına dayamış orada öylece duruyordu. "Jeon iyi mi?"

"Annesi ölüyor. İyi olduğunu sanmıyorum." Telefonuma uzanmaya çalışırken neredeyse düşüyordu.

"Yoongi'ye onu arayacağımı söyledim."

"Jeon'un annesine söylediğiniz gibi bir şey olmayacak. Böyle bir şeyi nasıl söylersin?" Jeon'a döndüm. "O, iyileşecek. Annene hiçbir şey olmayacak, beni duyuyor musun?"

Jeon kusacak gibi oldu.

"Tanrım." Böyle bir duruma hazır değildim.

"Kanser." Jeon başını salladı. "Hayır ya, o kanser olamaz."

Namjoon "Yoongi, benim ben ya," dedi. "Tae? Yoongi'yi çağır. Bu çok acil."

"Acil bir durum falan yok!" diye bağırdım. "Yalnızca sarhoş olmuşlar."

Birkaç saniye sonra, Taehyung kapıda belirdi, onu içeri aldım. "Burada olduğumuzu nerden bildin sen yaa?" Şaşırmıştı Namjoon. "Yoongi nerde?"

"Sesinizi koridordan duydum, aptal herif. Ayrıca sen onu değil beni aradın." Sonra telefonunu çıkarıp Yoongi'yi aradı. O da bir dakika sonra odaya geldi. Onlar durmuş öylece ikisini izlerken Jeon kendi kendine konuşuyor, Namjoon da hala şaşkın gözlerle onlara bakıyordu. Zaten küçük olan odam beş kişinin varlığıyla daha da daralmıştı.

En sonunda Tae diz çöktü. "İyi mi?" diye sordu. Jeon'un alnına dokundu ama Jeon hemen elini itti. Tae bu duruma çok üzüldü.

"Ben iyiyim. Babam aşağılık bir herifin teki, annem ise ölüyor ve ahh Tanrım ben de fitil oldum." Jeon tekrar bana baktı. Gözleri siyah bilyeler gibi parlıyordu. "Fitil. Fitil. Fitil."

"Babana fitil olduğunu biliyoruz," dedim. "Evet. Haklısın. O pislik herifin teki." Ne demem gerekiyordu ki? Annesinin kanser olduğunu daha yeni öğrenmişti.

Tae "Fitil olmak, sarhoş olmak anlamına da gelir," dedi.

"Aaa," dedim. "Tamam, evet öylesin zaten."

Bu arada çiftimiz tartışıyordu. Yoongi "Neredeydin sen?" dedi. "Üç saat önce burada olacağını söylemiştin!" Namjoon gözlerini devirdi. "Dışarıda. Dışarıdaydık. Ona birisinin yardım etmesi gerekiyordu..."

Love In Paris, JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin