7

2.7K 291 131
                                    


Partiye gidenler yurttan çıktı. Ben de otomatik satış makinelerinden aldığım aperatifleri yedim ve internet sitemi güncelledim. İnternet sitemdeki Femme Film Freak adlı bölüm için eleştiri yapacağım yeni bir filmim olmadığı için sitenin görünümüyle ilgili birkaç yenilik yaptım. Yeni bir başlık yazdım. Eski bir eleştiri yazısının üzerinden geçtim. Akşam da Sungwoon’dan e-mail geldi:

Kai ve Jennie ile dün akşam sinemaya gittik. Bil bakalım ne oldu? Taemin seni sordu! Çok iyi olduğunu ve aralık ayında buraya gelmeyi GERÇEKTEN iple çektiğini söyledim. Sanırım ne demek istediğimi çaktı. Bir süre grubu hakkında sohbet ettik (hâlâ konser veremedir tabii ki) ama Kai o kadar surat astı ki gitmek zorunda kaldık. Onun Taemin hakkında neler düşündüğünü biliyorsun.
Özledim. Hadi gel artık.

Sungwoon

Taemin’in bana e-mail atmasını çok istememe rağmen Sungwoon’un benim adıma çok hevesli konuşmamış olmasını umuyordum. Kai ile artık çıkmamamıza rağmen onun hala böyle davranıyor olmasına inanamıyordum. Taemin’i sevmeyen yoktu. Bazen yöneticileri kızdırıyordu çünkü çalışma programını unutmaya çok meyilliydi. Ve hasta olup işe gelmemeye de.

“Taemin sana deliler gibi aşık olduğunu ve sonsuza kadar seni bekleyeceğini söyledi,” cümlesini görmek umuduyla e-maili tekrar okudum. Ama hayır, böyle bir cümle yoktu.

Babamın yeni filmi hakkında yapılan yorumlara bakmak için en sevdiğim mesaj panosuna göz atmaya başladım. Yapılan eleştiriler, gişedeki satışların tam aksine, kötüydü. Orada devamlı yorum yapanlardan biri, şöyle demişti: “Berbattı. Hem de çok berbat. Deri pantolonla temmuz ayında koşmak kadar berbat.”

Haklıydı.

Bir süre sonra sıkıldım ve ders kitabını internette araştırdım. Makalemi yazmadan önce herhangi bir ayrıntıyı kaçırmadığımdan emin olmak istiyordum. Ödevin teslim tarihi iki hafta sonraydı ama şimdi boş zamanım vardı. Diğer tüm geceler gibi.

Falan filan. Falan filan. İlginç bir ayrıntı yoktu. Tam e-maillerimi tekrar kontrol edecektim ki
“Jimin?” Birisi kapıma vurdu, oturduğum yerde korkudan sıçradım.
Hayır. Birisi değildi. Jeon’du.
Üzerimde sarı civciv logolu eski bir tişört vardı.

“Jimin, orada olduğunu biliyorum. Işıkların açık olduğunu görebiliyorum.”

Hemen “Bir saniye!” dedim. “Geliyorum.” Kapıyı açmadan önce siyah kapüşonlu hırkamı aldım ve fermuarını civciv logosu kapanana kadar yukarı çektim. “Çok özür dilerim. Gel sene.”

Kapıyı ardına kadar açtım, ama o beni izleyerek bir süre orada öylece kaldı. Bunun ne anlama geldiğini yüzünden okuyamıyordum. Sonra birden muzip bir şekilde gülüp içeri girdi.

“Civcivler güzelmiş.”

“Kapa çeneni.”

“Hayır, yani. Gerçekten çok şirin.”

Bu,erkek-arkadaşımdan-ayrılıp-seninle-çıkmak-istiyorum tarzında bir cümle olmamasına rağmen içimden alevler çıkıyordu. Jeon odamın ortasına geçmiş duruyordu. Başını kaşıdı, işte tam o an elini yukarı kaldırdığı için tişörtü biraz açılarak çıplak karnının bir kısmı ortaya çıktı.
Poff! İçimdeki alevlerin şiddeti artmıştı.

“Aa, şey, odan, aa, çok temizmiş,” dedi.
Fışş! İçimdeki alevlerin hepsi sönmüştü.

“Öyle mi?” Odamın derli toplu olduğunu biliyordum ama daha doğru düzgün bir cam temizleyicisi bile almamıştım. Odamın camlarını en son temizleyen kişi her kimse, cam temizleyicinin nasıl kullanılması gerektiğine dair en ufak bir fikri yokmuş, diye düşündüm. En önemli husus, bu temizleyicileri bir kerede çok az püskürtmekti. Pek çok insan bunları çok fazla püskürtürdü; sonra hepsi köşelere gittiğinden buraları iz bırakmadan kurulamak çok zor olurdu. “Evet. Fazla temiz.”

Love In Paris, JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin